BİR HÜZÜNKÂRIN ÖMÜR DEFTERİ

 

Ahmet Doğan İlbey’i bir fikir, düşünce ve kültür adamı olmasının yanında engin gönüllü ve dostperest bir ağabey olarak tanıdım. Keşke o malum zelzele olmasaydı da ne “Ahmet Abi” kitabı yayımlansa ne de bu satırları kaleme alsaydım. Ama tesellimiz ve inancımız şu ki; ebedi istirahatgâhında huzur içinde yatıyor ve dostlarının gönderdiği Fatihalar ve Yasinler ruhunu okşuyordur.

 

Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları Serisi’nin 150’ncisi olarak yayımlanan Bir Hüzünkârın Ömür Defteri Ahmet Doğan İlbey Kitabı, Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş Şubesinin güzide başkanı Enver Çapar ve kıymetli ağabeyim Mehmet Yaşar’ın katkıları ile Bilge Doğan ablanın editörlüğünde Ocak ayında basılarak dostlarının istifadesine sunuldu. Kitap elime ulaştığında fırından sıcacık ekmeği alıp eve koşan çocuklar gibi sevindim. Beraber devlet vazifesi gördüğüm iş arkadaşlarımın bir bir yanlarına gidip elimdeki kitabı göstererek heyecanla “Bakın Ahmet Abi kitabı çıkmış” demem de bu sevince dahildir.

 

Kitap, Ahmet Abi Güldestesi, Bir Hüzünkârın Ömür Defteri ve Fotoğraf Albümü olarak üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Ahmet Doğan İlbey’in yazı hayatındaki temel kavramları ve mihenk taşlarını içeren örnek yazılardan seçkiler yer almaktadır. Bu seçkilerden birinde Ahmet Abi, “Fikir ve irfan ehlinin dil kapısında tâlim eden ve dostluk akidesine sarılan bir hüzünkârın hüzünlü ve cezbeli yazılarını okuyacaksınız.” ifadeleriyle kendi fikir ve yazı dünyasının çerçevesini çizmiştir.

 

Ahmet Abi; toplumdaki bozulmaları, modernizmin dayatmalarını ve çağdaş köleler hâline geldiğimiz insan hayatının arızalarını “yüreği yanında olmak” tabiri ile sistemleştirerek, bu durumlardan uzakta kalmanın çözümüne dair reçeteler sunmuştur. İnsanın; madde yönünden çok ruh ve gönül tarafını ön plana çıkararak hem insanın hem de toplumun yüreğine eğilerek huzur bulacağını ifade etmiştir.

 

Ölüm kavramı her ne kadar içimizi sızlatan, yüzümüzü düşüren bir kavram olsa da medeniyet havzamızda sevgiliye kavuşmak, şeb-i arûs olarak yer bulmuştur. Ahmet Abi de dünya gurbetinden asli vatanı olan dâr-ı bekaya göç eyledi. Kitapta yer alan “Allah’ın Bir İkramıdır Ölüm” başlıklı yazıdan da anlaşılacağı üzere Ahmet Abi ölmeden önce ölenlerdendi şüphesiz.

 

“Ali” mefhumunun tarihimizde ve kültürümüzde önemli bir yer tuttuğu malumunuzdur. Ahmet Abi ise Ali’ye meftundur adeta. Birçok yazısında Ali kavramını içini doldura doldura anlatırken “bir hocam aslında iki kişidir” dediği hocası, örnek bir şahsiyetten bahsetmektedir. Kitapta yer alan “Ali Hocam Yazısı”nda “Yalnız iyi meziyeti anlatamaz onu; güzel dost, ince dosttur o... Aynasında kalp huzurunu ve iki dünya hayatımın dengesini bulduğum efendi dosttur. Efendi kelimesi tek başına onu ifade etmeye yetmez. Süssüz, şöhret âfetinden uzak bir çağ dervişidir. Bir şair dostumun dediği gibi: Hem aşktan gelmiş hem kitaptan.” buyurmuştur.

 

Ahmet Abi yâdımıza düşünce birçok kavram da devamında yâdımıza düşer. “Dostluk” bunlardan bir tanesidir ve en güzel Ahmet Abi’de durur. Dosttur o; türküye, hüzne, arkadaşlarına, kitaba ve geceye. Ahmet Abi, modernizmin kuşatıcılığına karşı dostluğa sarılır. Kitapta yer alan aynı başlıklı yazısında ise “Dostluk nazdır biraz. Vefadır, hâl hatırdır, arayıp sormaktır. Bir tenhada, bir çayhâne duldasında hasretle çay içerek hasbihal etmek, bir gece yarısı bir elektrik direğinin altında buluşup halleşmektir. Dildaşlıktır bunun adı. Birbiriyle dost olanlar dilini konuşanları arar ve özlerler. Gemuhluoğlu’nun dostluk akidesince yargılananlardan, gönül üstüne kavilleşmiş olduğu dostlarını terk edenlerden olmayın. Dostlarını terk edenler, âhirette dostluk üstüne sual verecekler ve dostluk mahkemesinde yargılanacaklardır. Dost ve dostluk sualini veremeyenlerden olmak ne hazin!” ifadeleriyle bizi dostluk mahkemesinde berat edenlerden olmaya davet etmektedir.

 

Kitapta, türkü ve hüzün kavramı her ne kadar ayrı ayrı iki kavram olsa da Ahmet Abi türkü ve hüznü hemen hemen her yazısında bir kullanır. “Aynı batında doğmuş, ikizdir” der. İkisini de birbirine yakıştırır. “Türkülerle de hüznümüz Allah’adır bizim” diyerek hüznünü türkülerle dindirir.

 

Kitabın ikinci bölümünde ise Ahmet Abi’nin dostları tarafından hatıra, mektup ve biyografi türünde yazdıkları yazılar yer almaktadır. Ali Yurtgezen Hocam “O Bizim Sohbet Pîrimizdi” başlıklı yazısında sohbetin aslında dostluk demek olduğunu söyleyerek “Kırk yıl boyunca âdâbına zerre kadar halel getirmeden gösterdiği dostluğunu da aramızdaki muhabbeti de kelimelere dökmem mümkün değil. Söylenecek hiçbir söz, yazılacak hiçbir cümle onun vakarlı hüznünü tasvire, dostluğundaki safvet ve samimiyeti tarife yetmeyecek.” buyurmuştur.

 

Yine bu ikinci bölümde Mustafa Kara “Ahmet Doğan İlbey’e Tarih” düşüyor. TYB Şeref Başkanı D. Mehmet DOĞAN ise “Maraşla Birlikte Biz de Yıkıldık!” başlıklı yazısında Ahmet Abi’yi köşe yazarı donuna bürünen bir derviş olarak ifade ediyor. Hasan Ejderha Abi “Ahmet Doğan İlbey ile Olmak” yazısında ilk sohbet arkadaşı olduğunu belirterek kendisine ilk göz ağrım dediğini sanki bir ceylanla oturup ağlamış gibi anlatıyor. Hasan Keklikçi Abi, yine Ahmet Abi’nin sık kullandığı “aziz dost” tabiriyle seslenmiş merhuma. Memduh Atalay Hocam, “Amerikan Saatine Göre Uyuyan Türk Münevveri: Gönül Beyimiz Ahmet Doğan İlbey” adlı yazısında Ahmet Abi’nin birçok yönüne değinerek başlıktan da anlaşılacağı üzere yine “içeri bir zarf” atmış. Ahmet Abi’nin şair-i âzâmı olarak bildiğimiz Mehmet Narlı Hoca ise “Biz Burada Eğlenirken Kimler Gitmiş Divana” başlıklı yazısında hasretini, gurbetini, anılarını yüreğine düğüm düğüm ederek “nasıl yazayım?” diye sormuştur.

 

Cüneyt Cesur Abi “Benim İlk Fikir Hocam: Ahmet Doğan İlbey” yazısında ilk tanıştığı dönemden günümüze kadar olan hatırlarını ve dostluğunu anlatırken “Şimdi türbedarsız kaldık, tabir-i caizse ne yer kaldı, ne yâr” ifadeleriyle Ahmet Abi’yi anıyor. İsmail Göktürk Hocam ise, Ahmet Abi’yi defnederken aklına düşen Aşık Agahî’nin türküsünden mülhem yazısına “Seher Vakti Yârin Kapısına Sırlanan Dosta” başlığını vermiş. Ahmet Abi’yi belki de en çok İsmail Hocam’la birlikte görmüşümdür. Ahmet Abi’yle hatıralarının bir kısmına değinen İsmail Göktürk, yazısında “Ahmet Abi, dostluğun manifestosunu yazan adamdı. Onun dostluk hassasiyeti herkesi bir arada tutan şeydi zaman zaman tartışmalarda ses tonu yükselirse hemen müdahale eder, hiçbir tartışmanın dostluk sınırlarını aşmasına müsaade etmezdi.” ifadelerini kullanmıştır.

 

Kitapta, Dündar Taşer’in adaşı Dündar Kök Hoca, Ahmet Abi ile ilgili hatıra ve dostluğunu anlatırken bunu “Dostluk Hakkı İçin” başlığında sunmuş ve helallik istemiş. Duygulu ve gözlerimizi dolduran bu yazıda nice hatıralar, nice içeri sohbetler yer alıyor. Hoca, yazısında hepimizin yakinen müşahede ettiği aşağıdaki satırlarla hüznümüze hüzün katıyor. “Dükkân içre yaşanmış bir ömür içinde, onlarca gencin kırık dökük ilk şairliklerine birer şaheser, ilk acemi yazılarına hâzâ bir nesir numunesi, bölük pörçük eziyetli sazendeliklere ‘ince saz’, yarım yamalak türküdarlıklara ‘şark bülbülü’ muamelesi göstererek bir hüsn-ü zan üzre katlanması da, her gurbete çıkana, ilk altısının başına ne geldiğini aklına dahi getirmeden ‘Doğunun yedinci oğlu’ pâyesi vererek, belki bir umut, başının üstüne koyması da ‘dostluk hakkı’ içindi.”

 

Ehli bilir Ahmet Abi kendisiyle halleşmek isteyen dostlarıyla zaman zaman mektuplaşır ve o mektupları arşivlerdi. Kitapta Mehmet Muharremoğlu Hoca’nın “Dostun Davetine Zaman Olur mu?” başlıklı Ahmet Abi’ye gönderilemeyen bir mektubunu bulacaksınız. Ayrıca Duran Boz, Enver Çapar, Ali Küçükkürtül, Mahmut Bıyıklı, Cafer Keklikçi, Mehmet Yaşar, Bilge Doğan, H. Ahmet Eralp, Seyfettin Albayram, Yasin Mortaş, Melih Erdem, Emre Birsen gibi nice değerli ağabey, dost ve arkadaş Ahmet Abi ile ilgili anılarını, şiirlerini ve hüznünü kaleme almış kitapta.

 

Kitabın son ve üçüncü bölümünde ise Ahmet Abi’nin çocukluğundan vefatına kadar farklı zamanlarda ve mekânlarda çoğu dostlarıyla çekilen “Gel bir hatıra resmi çektirelim omuz omuza/ Feleğin çemberinden geçmiş gibi duralım” sözlerini andıran fotoğraflardan oluşan albüm seçkisi yer almaktadır. Okuru bol olsun, emeği geçenlerin ellerine sağlık.

 

“Ah, Yüreğim! Nasıl dayanacak bu müjdeye

Yağmur kız tur yüreğimi”

 

Ufuk Türk 

 

Evelâhir Sayı - 22