DEDEOĞLU KONAĞI

 

Dedeoğlu Konağı’nın ilk iki katı taş, üçüncü katı ise bağdadi duvar tekniğiyle inşa edildiğinden 19. yüzyıl sonlarında Ermeni ustalar tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir.

 

Kahramanmaraş’ın tarihi kent dokusunda gezerken en akılda kalıcı yapılardan birisidir Dedeoğlu Konağı. Çünkü Büyüksu Camii’nin şadırvanından bir su içip Kale ve Ulu Camii izlemenin keyfiyle yönümüzü Dedeoğlu Konağı’nın önündeki meydana çevirdiğimizde köşeyi tamamıyla saran konağın cumbalarını taşıyan eli böğründeler bize muhteşem perspektifler sunar. Tarihi Kapalı Çarşı’nın içindeki Taşhan’dan geçerek Belediye Çarşısı’na (Suk-i Maraş) ulaştığımızda İklime Hatun Camii’n önündeki merdivenlerden tırmanınca karşımıza çıkan küçük meydandan sola doğru dönülür. Dönülen yoldan hiç sapmadan Hatuniye Camii’ne ve Müftü Rafet Efendi evinin yarım kalan bağdadi duvarlarına selam vererek yine soldan devam edilir. Maraş sokaklarında gezdiğimizi unutturmayan bir yokuşu daha tırmanarak, bu tırmanışta gördüğümüz detayları da fark edebilmenin sevinciyle -balkondaki tenekelerde açmış kırmızı karanfiller, gökyüzünde bölgede yoğun kuşçuların uçurduğu güvercinler, sokaklarda oynayan çocuklar-Dedeoğlu Konağı’na varılır. Şimdilerde Evelâhir dergimizin editörü sevgili Ömer Yalçınova ile özdeşleşen bu konaklar, Maraş’ta restorasyonu tamamlanan ilk tescilli yapılardandır. Konaklar diyorum çünkü üç kısım halinde yapılan Dedeoğlu Konağı üç girişi olan üç ayrı konaktan oluşmaktadır. Restorasyondan hemen sonra pek çok farklı fonksiyonla hayata tutunmaya çalışan konaklar, günümüzde edebiyat söyleşileri, yazarlık atölyesi, şiir atölyesi gibi etkinliklere ev sahipliği yaparak kentin sosyal ve kültürel hayatını zenginleştirmektedir.

 

Maraş’ta günümüze kadar gelebilen evlerin çoğu mimari ve yapısal özellikleri dikkate alındığında 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başlarına tarihlenmektedir. Dedeoğlu Konağı’nın ise ilk iki katı taş, üçüncü katı ise bağdadi duvar tekniğiyle inşa edildiğinden 19. yüzyıl sonlarında Ermeni ustalar tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. Geleneksel Maraş evlerinin bütün mimari özelliklerini yansıtan Dedeoğlu Konağı’nın üç kısmında da dış sofalı plan şeması görülmektedir. Avlunun yöresel tandır taşlarıyla kaplanmış zeminine yerleştirilen taş kaideler üzerindeki ahşap dikmelerin taşıdığı birinci kat sofasına avludan başlayan kısmı taş, diğer kolu ahşap malzemeden yapılmış L şeklindeki bir merdivenle çıkılmaktadır. Odaların önündeki dış sofalara yerleştirilen ahşap merdivenlerin avludan görünen basamak ve korkulukları ile avluda yer alan çeşmelerden gelen su sesi eşliğinde bir şiir okumanın keyfini kelimelere dökmek pek mümkün değil sanırım.

 

Konağın ikinci katı ahşap payandalarla desteklenen çıkmalarla genişletilmiş, bu katın üstünde yapılan çatı saçaklarıyla binanın dış etkilerden korunması amaçlanmıştır. Köşebaşı parselin kuzeyine, güneyde avlu kalacak biçimde, kuzey-güney-batı cepheli yerleştirilen konağın doğu cephesine bitişik olarak ikinci kısmı, ikinci kısmın doğusuna ise üçüncü kısmı eklenmiştir. Yapılan restorasyonda yokuşun hemen başındaki enikli kapıdan ilk kısmın güneydeki avlusuna girilmiş; bu avludan ikinci ve üçüncü kısmın güney avlularına ulaşmak imkânı verilerek konaklar birleştirilmiş ve giriş güvenliği sağlanmıştır. Avludan iki katlı yapıları izlemek, ahşap kirişler ve merdivenlerden gelen her adım attığımızda duyulan gıcırtıları dinlemek belki de bize bu evlerde yaşayan insanların neden kendileriyle daha barışık olduğunu anlatır. Hatta sofaya açılan her kapının ardında, bir ailenin yaşaması için gerekli bütün fonksiyonlara sahip, abartılı olmayan ancak yeteri büyüklükteki odaların varlığını bilmek atalarımızın kadim medeniyetleri hakkında bizi aydınlatır. Çünkü bu evler yapılırken kullanılan malzemelerin, konumlandırmaların bile felsefi bir bakışın sonucu olduğu bilincine vardığımızda bence hayatımız daha kolaylaşacaktır. Bütün toplumun kullanacağı cami, kervansaray gibi genel mekanların yapımında daha uzun süre ayakta kalmalarını sağlayacak ve böylelikle daha uzun süre dua almaya vesile olacak taş malzemeler kullanılırken, insanların yaşadığı evlerde insan ömrünün faniliğinin vurgulanması amacıyla ahşap malzeme tercih edilmesindeki inceliği kavramak bize farklı bakış açıları kazandıracaktır.

 

Maraş’la ilgili en kapsamlı şiirlerden biri olan “Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı” şiirinde;

 

“Adamın su gibi akanıdır Maraşlı

Biberde, çeltikte, pamukta elleri

Sim işler, oyma yapar, edik diker gibidir

Sinsin oynar, halay çeker, diz kırar gibidir

Kuşanıp ava giderken,

Bataktan alırken turacı

Giyinip çarşıya varırken

Kara şalvar, ak içlik

Gözleri ışığı ve geceyi paylaştırır

Kaşları onuru ve sevdayı

Adamın su gibi akanıdır Maraşlı”

 

dizeleriyle Maraş insanını en güzel biçimde anlatan şair Gülten Akın bir başka şiirinde “Ah, kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya” diyerek insan taraflarımızı acıtsa da gün geçtikçe hayatımızdan çıkan incelikleri fark edebilmenin bize verdiği umutla, tarihi kent dokusunda dolaşmak belki de yaralarımızı sarmayı başarabilir. Her ne kadar günümüzde restorasyonu tamamlanmış yapıların sayısı az olsa da tarihi kent dokusu içinde dolaşabilmenin, bu mutluluğu hissedebilmenin bile büyük bir nimet olduğunu bilmek çok güzel. Gelecek nesillere bu duyguları aktarabilmenin en güzel yollarından birisi de geçmişimizi bugüne yansıtabilmek anlamında tarihi kent dokumuzu koruyabilmek ve yapılan doğru restorasyonlar sonrasında bu yapılara yeni fonksiyonlar vererek kentin ve toplumun hayatına kazandırmak olacaktır.

 

Funda BİRSEN

 

Evelâhir Sayı - 14