DULKADİR BEYLERİNİN NİÇİN MEZARLARI YOK?

 

Şah İsmail’in Elbistan ve Maraş’ı yakıp yıkarken, Dulkadirli Türbelerini de yıktırıp, mezarlardaki kemikleri yaktırmıştır. Dulkadir Beylerinden hiçbirisinin mezarının olmayışı tarihin garip bir cilvesidir.

 

37’den 1522’ye kadar Maraş ve Elbistan merkez olmak üzere Güney Anadolu-Orta Anadolu hattında 185 yıl hüküm sürdüler. Anadolu’da kurulan Türk Beyliklerinin en güçlü ve etkililerindendi. Zaman zaman orta çaplı bir devlet görüntüsü kazandılar. Bazen hükümlerini Halep, Diyarbakır ve Elazığ’a kadar genişlettiler. Kırşehir ve Bozok (Yozgat) şehzade sancakları idi. Kayseri’ye hâkim olup ciddi sayıda mimarî eser bıraktılar. Osmanlılar, Memlükler ve Akkoyunlularla akrabalık ilişkisi kurdular. Maraş’tan Osmanlı sarayına beş gelin gönderip, padişah anneleri çıkardılar. Fatih’in eşi Mükrime Sitti Hatun’la Edirne Sarayı’nda Maraş Modası başlattılar. İlginç olan ise Dulkadir Beylerinin hiçbirinin mezarının olmayışıdır! Moğol İstilası sonrası Ermenilerin eline geçen Maraş, 1298’de Memlükler tarafından geri alınır. Memlükler 1337 yılında Zeyneddin Karaca Bey liderliğindeki Avşar, Beydilli ve Bayat boylarından oluşan Dulkadir Türkmenlerini Urfa-Birecik yöresinden Maraş’a getirerek kendilerine tabi Dulkadir Beyliğini oluştururlar.

 

Karaca Bey, Maraş ve civarına yerleştikten kısa süre sonra Memlükler’den ayrılarak bağımsız olma stratejisini hayata geçirir. Bu strateji haleflerinin de ana siyasetlerinden birisi olacaktır. Çukurova Ermenilerine üstünlük kuran Karaca Bey, ardından Halep’e doğru genişleme siyasetine girişir. Ciddi başarılar da sağlar. Ancak Memlük kuvvetlerine mağlup olarak esir düşüp, Kahire’de idam edilir (1353). Maraş, Dulkadiroğlularının kaderine avantaj ve dezavantajı birlikte sunmuştur. Yoğun bir nüfusa sahip beylik her zaman çok ciddi bir süvari ordu çıkarabiliyordu. Bu da beylerine kuvvet ve kudret sağlıyor, bağımsızlık ve genişleme siyasetlerine güç katıyordu. İklim ve coğrafya avantajı geniş hayvan sürülerinin beslenmesine ve tarım faaliyetlerine olanak sağlıyordu. Ayrıca şehrin dağlık yapısı, gerektiğinde büyük ordulara karşı doğal bir sığınak imkânı sağlıyordu. Dezavantajı ise Anadolu-Suriye hattının en mühim geçiş güzergâhı olarak bir kilit taşı, bir köprü hükmünde olmasıydı. Maraş’a hâkim olan büyük güç ötesine de etki edebiliyordu. Maraş, Memlükler için Orta Anadolu’ya açılan kapıydı. Ayrıca Anadolu’dan Suriye’ye inebilecek ordular için de sağlam bir savunma hattı idi ve asla vazgeçilemezdi. Osmanlılar için de aynı durumun tersi söz konusuydu. Suriye üzerinden gelebilecek bir tehdit için savunma hattı ve Suriye’ye açılan kapı idi. Maraş’ın bu iki büyük gücün jeostratejik bir çekişme alanı olması Dulkadiroğluları için en büyük dezavantajdı. Bu iki büyük güce karşı genişleme siyaseti güdemeyecekleri kadar sıkışık vaziyetteydiler. Bunu aşmayı deneyen Zeyneddin Karaca Bey bedelini canıyla ödeyecektir. Karaca Bey’in kaderi bir ölçüde haleflerinin de kaderi olmuştur. Çoğu hayatını beyliğinin bağımsızlığı uğrunda kaybetmiştir. En büyük talihsizlikleri genişleme yönlerinin büyük ve güçlü Türk devletleri ile çevrili olmasıydı. Yoksa nüfusları ve askeri kudretleri büyüme ve devletleşmeye yetecek kadar ciddi idi. Coğrafya kaderleri olmuş, Maraş ve çevresindeki sıkışmışlık Dulkadiroğlularına tüm tarihleri boyunca bir çıkış yolu aramanın verdiği şiddetli mücadeleler ve hayal kırıklıkları yaşatmış, sonunda da bu kaderin neticesi olarak tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Daha müsait bir coğrafyaya yerleşmiş olsalardı çok büyük ve kudretli bir Türk devletine dönüşmeleri kaçınılmazdı! Dulkadir Beyleri tarihleri boyunca Memlükler, Çukurova Ermenileri, Eratna Beyliği, Timurlular, Akkoyunlular, Karamanoğulları, Safeviler ve nihayetinde Osmanlılarla mücadele vermişler, zaman zaman da akrabalık ilişkilerine varan boyutta ittifaklar da yapmışlardır. Alaüddevle Bey döneminin sonuna kadar Osmanlılarla daha çok müttefiklik şeklinde gelişen ilişkiler, 1515'te jeopolitik gelişmelerin tabii bir sonucu olarak çatışma ve Dulkadiroğlularının sonuyla neticelenmiştir. Dulkadir Beyleri Memlüklülerle; savaşlar, Memlük taht mücadelelerinde taraf oluşlar, boyun eğmeler ve akrabalık ilişkileri kurmalar gibi değişken bir siyaset ve ilişki içerisinde olmuşlardır. Memlüklerle yaşanan çarpışmalarda Maraş-Elbistan yöresi şiddetli tahribatlara uğramıştır. Karaca Bey’in oğlu Halil Bey Maraş-Antep arasındaki yaylağında Memlük suikastıyla öldürülüp, kesilen başı Kahire’ye götürülür (1386). Türbesinin Zamantı yakınlarındaki Melik Gazi Türbesine yakın olduğu rivayeti varsa da bir kesinlik yoktur. Halil Bey’in kardeşi Sevli Bey’i de benzer bir akıbet bekliyor olacaktır. Arap tarihçilerinin “Heykelü’t-Türkmen” diye de andığı Sevli Bey de kontrol altına alınamamanın bedelini canıyla öder ve çıktığı yaylasının çadırında uyuduğu sırada bir Memlük suikastçısının hançeriyle öldürülür (1398). Yerine geçen oğlu Sadaka Bey ise Yıldırım Bayezid’in desteğini alan Halil Beyin oğlu Nasıreddin Mehmed Bey tarafından kısa sürede tahtından uzaklaştırılır (1391). Sadaka Bey hakkında bundan sonra kaynaklar bilgi vermez. Nasıreddin Mehmed Bey müttefiki Osmanlılar yanında yer alarak Timur’a karşı tavır alır. Zaman zaman Memlüklerle mücadele eder, onların dâhili mücadelelerinde taraf olur, yeri gelir kızını Memlük Sultan’ı Seyfeddin Çakmak’la evlendirir. Fetret Devrinde Çelebi Mehmed’e destek verip, kızını Çelebi Mehmed’le evlendirir. Tahtını borçlu olduğu Osmanlılarla dostluk siyasetine çok önem verir. Çelebi Mehmed’in Osmanlı tahtını ele geçirmesinde pay sahibi olur. Nasıreddin Mehmed Bey’in çok yönlü ve esnek dış politikası ona uzun bir saltanat ve huzur içinde hayata gözlerini yumma imkânı sağlar (1442). Oğlu Süleyman Bey de babasının dış politika anlayışını devam ettirir. Kızı Sitti Hatun’u Fatih’le evlendirirken diğer kızını Memlûk Sultanı Çakmak’la evlendirerek Osmanlı ve Memlüklerle barış siyaseti güder. Devri Dulkadir ülkesinin belki de en huzurlu yıllarına sahne olur. Beylik tahtındayken vefat eder (1454). Yerine geçen oğlu Melik Arslan Bey’in Osmanlılara meyilli dış politikası onu Memlüklerin hedefi haline getirecek ve o da Elbistan’da camide namaz kılarken bir Memlük suikastçısının hançeriyle can verecektir (1465). Kardeşi Şah Budak, Memlük desteği ile tahta oturur. Ancak eniştesi Fatih’in desteğini alan Şahsuvar Bey kardeşinin elinden Dulkadir mülkünü almayı başaracaktır (1466). Memlüklere karşı bağımsızlık mücadelesinin en şiddetlisi Şahsuvar Bey tarafından yapılacak ve ciddi başarılar kazanarak Halep yakınlarına kadar hâkim olacaktır. Ancak Fatih’in batıda Avrupa ile doğuda da Akkoyunlu Uzun Hasan’la yaptığı amansız savaşlar sebebiyle kayınbiraderine yeterince destek olamamasından da yararlanan Memlükler Şahsuvar Bey’i mağlup ederek Zamantı’da (Pınarbaşı) ele geçirip, zincire vurarak Kahire’ye götürecekler ve orada idam edeceklerdir (1472).

 

Memlükler beyliğin başına tekrar Şahbudak Bey’i geçirirlerse de, Fatih’in desteği ile üzerine yürüyen diğer kardeşi Alaüddevle Bey’e karşı tutunamayarak, tekrar Mısır’a iltica etmek zorunda kalacaktır (1480). Maraş üzerinde Osmanlı-Memlük çekişmesi iyice kızışmıştır. Alauddevle Bey uzun beyliğinin ilk döneminde üzerine gelen Memlük kuvvetlerini mağlup edip, tahtını sağlama aldıktan sonra onlarla iyi geçinmeye çalışarak Osmanlılarla Memlükler arasında denge siyaseti güttü. Topraklarını bu iki büyük gücün çekişmesinden uzak tutmak istiyordu. Uzun yıllar bu siyaseti başarıyla uyguladı. Ancak 1501’de Şah İsmail Safevi’nin zuhuru tüm dengeleri alt üst etti. Şah İsmail, 1507’de Elbistan ve Maraş’ı yakıp yıktı. Diyarbakır’ı Safeviler’den alma uğruna dört oğul, çok sayıda torun ve 20 bin asker kaybeden Alaüddevle, Şah İsmail’le iyi geçinme politikasına döndü. Jeopolitik olarak iyice sıkışan Alaüddevle, Safevi ve Memlüklere karşı Osmanlılara destek vermemenin bedelini canıyla ve beyliğiyle ödeyecektir. Turnadağı Savaşını kaybeden ihtiyar Alaüddevle’nin kesilen başı Kahire’ye Memlük Sultanı Kansu Gavri’ye üzerine gelmekte olan Yavuz’un habercisi olarak gidecektir (1515). Şahsuvaroğlu Ali Bey Maraş’a Osmanlı Sancakbeyi olarak atanır. Ömrü Osmanlı hizmetinde geçen ve Yavuz’un halazâdesi olan bu büyük komutan Çaldıran, Turnadağı, Mercidabık ve Ridaniye Savaşlarında kritik hizmetlerde bulunmuş ve son Memlük Sultanı Tomanbay’ı Yavuz’un jesti ile Kahire Kalesinin Bâbu’z-Züveyle kapısında asmıştı. Burası babası Şahsuvar Bey’in asıldığı yerdi! Ancak o da Tokat’ta Ferhat Paşa tarafından çağrıldıkları ziyafet masasında oğulları ile beraber katledilecektir (1522). Şahsuvaroğlu Ali Bey, Yavuz’un ölümün ardından Memlük Devletini ihya etmek amacıyla ayaklanan Canberdi Gazali İsyanını bastırmıştı. İsyanı bastırmaya memur edilen Ferhat Paşa’yı beklemeden elde ettiği bu başarıyla paşanın kıskançlığını ve kinini üzerine çekmişti. Ancak olayın perde arkasında stratejik bir bölgede olan Maraş’ın doğrudan yönetilmek ve Dulkadirlı ailesinin Maraş ve civarındaki etkinliğine son vermek olduğu hususunda tarihçiler müttefiktir.

 

Tüm hikâyeyi gözden geçirdiğimizde Zeyneddin Karaca ve Şahsuvar Beylerin mezarlarının, Halil ve Alaüddevle Beylerin ise başlarının Kahire’de olduğu bilinen bir gerçektir. Şah Budak Bey de iltica ettiği Mısır’da ölmüştü. Diğerlerinin ise mezar yerleri kesin olarak belli değildir. Kaynaklar, Şah İsmail’in Elbistan ve Maraş’ı yakıp yıkarken, Dulkadirli Türbelerini de yıktırıp, mezarlardaki kemikleri yaktırdığını ifade etmektedir. Dulkadir Beylerinden hiçbirisinin mezarının olmayışı tarihin garip bir cilvesi olarak kalmıştır.

 

İbrahim Kanadıkırık

 

Evelâhir Sayı - 13