DÜNYA GURBETINDE IÇIMIZ SIZLIYOR

 

Yetişmemde büyük emeği olan fikir ve irfan ehli babam için…

 

Ahmet Doğan İlbey, şehrin önde gelen, sevilen, sayılan bir büyüğüydü; yüreği yanında, fikir ve irfan ehli bir gönül dostuydu. Büyük, küçük demeden gönüller fetheden muhkem bir şahsiyetti. Kadim bir şehir olan Kahramanmaraş’ın hafızasıydı. Alperen ruhu taşıyan bir dervişti. Anadolu ruhunu tüm hayatına sindirmiş bir erdi. Bu durumu, hayatının her cephesinde görmek mümkündü. Tek bir ayakkabısı olmuştu ömrü boyunca, tek lüksü sarma sigarasıydı, ikinci ceketi oluşu da titizliğindendi.

 

Yazılarıyla toplumun hafızası ve dili olan, “diriliş” timsali yazarın önünde ihtiramla eğiliyor ve selam duruyoruz. Onun her hâli ve hareketi topluma nasihatti. Onun âlemine adım atıp dostperestliğine şahit olanlar, bu manevî iklimde yıllarca bahtiyarlığa ulaşmıştı. Sadece dostlarını ve ailesini değil; marketin çırağının, berberin, sanayideki emektar ustasının, fatura yatırdığı dükkân çalışanının, komşunun, çocukların, elinin ulaştığı herkesin gönlünde taht kurmuştu. “Ahmet abisiz” kaldık diye gözü yaşlı kalmıştı şehir sakinleri. Değişen ve yozlaşan çağda nadir kimselerin sahip olduğu bir inceliğe sahipti.

 

Şehrinin sevdalısıydı. Deprem gecesi vefatından önce son gönderdiği yazı da bunun nişanesiydi, “Maraşlı atalarımın vatan ve mukaddesatına bağlılığında, başka toplumlarda görülmeyen ve insanın hücrelerine kadar sirayet eden müthiş bir şuur ve şevk vardı". Ahmet Doğan İlbey’in Maraş’ını anlatmak sayfalara sığmaz.

 

Dostları, dükkân, türküler, kitaplar, hüzün, çay, malayani olmayan sohbet onun gıdasıydı. Maneviyatını ve dostluk aşkını diri tutan “usta” ve “üstat” diye sınıflandırdığı yazarlar ve kitapları da irfanımızı, dil coğrafyamızı ve zâtını kuşatıyordu.

 

Kendi tabiriyle otuzlu yaşlarında bazı dostlarını tanımıştı ve ikinci bir hayata başlamıştı, o kadar ki ömrünü “milattan önce/milattan sonra” diye ayırırdı. Dertlerinin dermanını okuyup yazmak ta bulmuştu. “Maveraî bir hüzün” ile hep yazdı ve okudu. Gürleyen topları yoktu fakat dostâne yazılar kaleminde neşvünema buldu. Âmâ üstâdı Cemil Meriç’in sözü onun hayatını özetler, “İnsanlar kıyıcıydılar kitaplara kaçtım; kelimelerle munisleştirmek istedim düşman bir dünyayı”. Ondan geriye kalan kelimeler, dostları ve sevenlerinin acılarına teselli, yaralarına ilaç; milletimizin töresi, inançları, din-i mübinin gür sesi, gözyaşı, varoluş hikâyemiz ve gönüllerin tesellisidir. Kirli bir çağa mukavemetli durabilmek için dostlarına, kitaplarına, okumaya ve yazmaya sığındı. Üzerine bastığı toprağı vatan bilen bir vakarla yaşadı ve öylece göçtü.

 

Yazarın çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanan yazıları, yerel yayınlar tarafından basılmış olup sekiz adettir. İlk kitabı Bir Hüzünkârın Tahrîr Defteri (Gümüşoba Yayınları 2000), Bir Hüzünkârın Ömür Defteri (Fikirteknesi Yayınları 2014), Kemalist Cumhuriyetin Zulümleri (Fikirteknesi Yayınları 2014), Cumhuriyetin Karanlık Yılları (Fikirteknesi Yayınları 2014), Müslüman Doğulu’nun Derûnu (Fikirteknesi Yayınları 2014), Aldatan Cumhuriyet (Fikirteknesi Yayınları 2014), Millet Üstüne Düşünceler (Fikirteknesi Yayınları 2014), Dil Kapısı’nda Yazılanlar (Fikirteknesi Yayınları 2014).

 

Şehâdetin en yüce makamlarında eli her dâim üzerimizde olacak yazarımızı muhabbetle anıyoruz. Hikâyelerimizi kaybetmekten korktuğumuz deprem felâketinden sonra abide şahsiyetleri yaşatmak şehrin vefa borcudur. Ahmet Doğan İlbey, Sonsuzluk Kervanı peşinde vatan-ı aslîsine döndü. Anadolu’nun üzerinde tüllenen hüznünden bir seher yeli esintisi kaldı. Biz işte onu terennüm ediyoruz.

 

Bilge Doğan

 

Evelahir Sayı-17