ERMENİ VAHŞETİNİN BAHTSIZ TANIĞI: ZEYTUN KANLI KÖPRÜ
1895 yılı sonbaharı şimdiki adı Süleymanlı olan Zeytun, tarihinin şahit olduğu en büyük isyana ve vahşete tanık oldu. Maraş bölgesinde Ermeni nüfusunun en yoğun olduğu bölge olan Zeytun, aşırı sarp ve dağlık yapısı sebebiyle tarih boyu Ermeni eşkıyaları için doğal bir kale konumundaydı. 19. asrın ikinci yarısından itibaren ayrılıkçı ve ihtilalci Ermeni isyanları tüm Anadolu sathında yaygınlık kazandı. Bu faaliyetlerin yoğunlaştığı bölgelerden birisi de Zeytun oldu. Gerek Ermeni komitacıları ve papazları, gerekse de Batılı misyoner ve konsoloslar bu isyanların hazırlanması ve yönetilmesinde başrolü oynadılar. Tarihlerinin hiçbir döneminde görmedikleri müsamaha ve alicenaplığı Türk idaresinde tadan Ermeniler propagandalar neticesi tarifsiz birer Türk düşmanına dönüştüler. 19. asır sosyolojik olarak Ermenilerin bu dönüşüm yüzyılıdır.
Zeytun Tarihinin Gördüğü En Büyük ve Kanlı Ermeni İsyanı
Ermeni Hınçak Komitesi'nce tertiplenen isyan, Zeytun Ermenilerinin tarihe geçmiş en büyük ve kanlı isyanı olup, fiilen 24 Ekim 1895-28 Ocak 1896 tarihleri arasını kapsar. İsyanın hazırlanmasında 11 Mayıs 1895’te İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Babıali’ye ortaklaşa verdikleri ıslahat notasında bölgeye dikkatleri çekme amacı en az bağımsızlık hedefleri kadar etkili olmuştur. (Dinçaslan, 2008:93).
İsyan lideri Aghassi, aslen Tarsuslu olup Avrupa ve Amerika’da eğitim almış ve 1890 İstanbul Kumkapı Hadisesi'nin düzenleyicilerinden biri olarak yurt dışına kaçmıştı. 1894 başlarında Maraş’a gelen Aghassi, Zeytun Ermenileri ile toplantılar düzenleyerek geniş bir örgütlenmeye gidip, silah ve cephane tedarik etti. Zeytun, Fırnız gibi Maraş’ın çeşitli yerlerinden gelen Ermenilere ek olarak Sis (Kozan), Antep, Urfa, Halep, İskenderun, Adana, Haçin (Saimbeyli), Kayseri, Gürün, Sivas, Elazığ, Diyarbakır, Sason, Van ve Bitlis’ten katılanlarla isyancıların sayıları 10000’i buldu. Halep’teki İngiliz Konsolosu ile sürekli temas halinde bulunan Aghassi’nin planına göre; isyan her tarafta aynı anda başlayacak, telgraf telleri kesilecek, Zeytun kışlası ve hükümet binasına saldırılarak kaymakam, subay ve askerler esir edilip silah ve cephaneye el konulacaktı (Günay, 2021:237-239).
Aghassi, “Herkes silahlarıyla gelmişti. Hatta tabanca ve kama taşıyan çocuklar bile vardı. Hükümet Alabaş Köyüne Ermenilerin durumunu tespit için iki jandarma yollamıştı. Hırslanan Alabaşlılar bu iki jandarmayı ağaca bağlayıp yaktılar” diyerek yediden yetmişe tüm Zeytunluların isyana katıldığını ve vahşetlerini açıkça ortaya koyuyordu (Gürün, 1983:159). Askeri ve mülki makamların tedbirleri ve güvenlik önlemlerini artırdığı bir ortamda Hınçak İhtilal Komitesinin 1 Ekim 1895 tarihli bildirgesi isyanın başladığını resmen duyuruyordu. Bildirge “Yaşasın Ermenistan, Yaşasın Kilikya ve Zeytun, Yaşasın Hınçakyan İhtilal Partisi” sloganlarıyla isyanın amacının tam bağımsızlık olduğunu ilan ediyordu (Günay, 2021:243-245).
22 Ekim’de Zeytun yolu üzerinde bulunan Hamidiye (Ceyhan) Köprüsü yıkılırken, Zeytun yolu ve telgraf hatları da kesildi. Civar köylere saldırılar başlatılıp, cinayetler işlenmeye başladı. İsyan Maraş’a da sıçradı. 27 Ekim’de suyu kesilmiş ve kuşatılmış olan kışla ele geçirilerek buradaki askerler esir alınıp, Zeytun’a götürüldü. 29 Ekim’de de sivil, kadın ve çocuklara dokunulmamak şartıyla hükümet konağı ve içindeki askerler teslim alındı (Günay, 2021:245-247 ve 274-275). Kışlada teslim alınan kuvvetin mevcudu 600 er ve 50 subaydan oluşan bir taburdu (Gürün, 1983:160). Kışladaki askerin direnmemesi ilginçtir. Oysa tarih, Türk askerinin savunma savaşlarında ne kadar mahir olduğunu ve nice destansı direnişlere imza attığını kaydeder. Ellerindeki silah ve cephaneyle uzun süre direnecekleri ve en azından çarpışa çarpışa şehit düşecekleri şüphesiz olan askerin teslim olmasındaki acı gerçek ise Miralay İffet Bey'in teslim olma kararında yatmaktadır.
Kuşatma başlarında bir kısım görevli ve subay ile 50 kadar er kaçarak Maraş’a gelirler. Bunların ifadelerine göre; hükümet konağındaki askerler silah kullanmaksızın kaymakam Avni Bey'in emriyle teslim olmuşlar, kışladaki asker ise iki gün savaşmış ve üçüncü gün 400 tüfek, 2 top, 30 sandık fişek ve 3 sandık top mermisi ile beraber Miralay İffet Bey'in emriyle teslim olmuştur. İfadeler miralayın yeterli tedbir almadığı, bazı subayların korkakça davrandığı ve kaymakamın miralayı yanılttığı şeklinde olup, hakikatin tam olarak anlaşılması için kışlanın teslim edilmesinde sorumluluğu olan subaylar isyan sonrası Halep’te kurulan divân-ı harpte yargılanmıştır (Bağçeci, altayli.net, 2023).
Zeytun’a asker ve top sevk edilirken, isyanın perde arkasındaki güç olan İngiltere ise İskenderun limanına savaş gemileri sevk etti. Olaylar Anadolu’nun birçok yerine sıçrarken, Avrupalılar Babıali’ye baskılarını artırdılar. Takviye kuvvetlerin gelmesiyle 14 Aralık’ta Fırnız zapt edilerek Zeytun harekâtı başlatıldı. Ancak bölgenin kayalık ve dağlık olması sebebiyle çatışmalarda çok sayıda asker ve sivil Müslüman hayatını kaybetti. Zeytun kuşatmasının başladığı 25 Aralık’ta Ermeniler, esir tuttukları asker ve zabitleri katlettiler. (Günay, 2021:248-249 ve 253-258).
Osmanlı meseleye Avrupalıların müdahil olmasını istemediyse de bunu önleyemedi. İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Avusturya ve Rusya elçilerinin arabuluculuk teklifi kabul edilmek zorunda kalınarak harekât durduruldu. İsyancıların Halep İngiliz Konsolosu'na mühimmatlarının azaldığını bildirip, müdahil olmalarını istemeleri Batılıları harekete geçirmiş ve konsoloslar Ermenilere kendi vatandaşları gibi sahip çıkmışlardır (Dinçaslan, 2008:117).
Gerçekten de teslim sırasında asilerin yorgunluk, hastalık ve soğuktan perişan olarak epeyce telefat vermiş oldukları görülmüştür. O sene kış çok şiddetli geçmiş, muhasara sırasında çadırlarda kalan çok sayıda askerin ayağı soğuktan donmuş ve bir kısmının ayağı kesilmişti (Özalp, 1986:50)
Zeytun düşmek üzereyken konsolosların baskıları altında kabul edilen ve sanki yabancı bir devletle yapılıyormuş gibi isyancı Ermenilerle yapılan anlaşma sonucu harekât durduruldu ve isyan sona erdi. Asiler silah ve teçhizatlarını teslim ettiler. Anlaşmayla; başta liderleri olmak üzere tüm asilere genel af ilan edilirken, Zeytun’a Hristiyan bir kaymakam ile Ermenilerden oluşan jandarmalar tayin ediliyor ve Zeytunluların vergi borçları silindiği gibi 5 yıl da vergiden muaf tutuluyorlardı (Gökhan, 2019:633-634).
Aghassi, isyanda 13000’i asker olmak üzere 20000 Türk’ün öldüğünden, Ermeni kaybının ise sadece 125 olduğundan bahsederken, dönemin batılı bir kaynağı Ermeni kaybını 6000 olarak vermektedir (Gürün, 1983:160). Aghassi’nin verdiği rakamlar Zeytun’daki çatışmalarda ölen Ermenileri ifade ediyor olsa gerektir. Çünkü yaklaşık 4 ay kadar süren isyan sırasında mevsim şartları sebebiyle soğuk ve salgın hastalıklardan her iki taraftan da çok sayıda insanın öldüğü bilinmektedir. Bu sebeple batılı kaynağın verdiği rakam çatışma dışı kayıpları da içerdiği için daha makul görünmektedir (Bağçeci, altayli.net, 2023).
Osmanlı için büyük prestij kaybı olan ve Zeytun’a neredeyse yarı otonomi kazandıran anlaşma, Ermeniler tarafından bir zafer olarak algılanmış, isyanla ilgili çok sayıda kahramanlık şiiri ve destan kaleme alınmıştır. Zeytun Kışlası'na yapılan saldırının yıl dönümüne denk gelen 1901 yılında Boston Ermeni Komitesi bir kutlama töreni bile düzenlemiştir (Dinçaslan, 2008:125).
Vahşetin Tanığı: Zeytun Kanlı Köprü
Zeytun (Süleymanlı) dağlık ve su kaynakları açısından zengin bir bölge olup, derin vadilerden akmakta olan çayları geçmek ve ulaşımı sağlamak için küçük köprüler inşa edilmiştir. Suların coştuğu kış ve bahar aylarında köprüler birer can damarı hükmündeydi. Ancak bu köprülerden birisi vardı ki, önceki adı her ne olursa olsun 1895 sonrası tarifsiz bir vahşetle anılır oldu: “Zeytun Kanlı Köprü”. 14. yüzyılın ikinci yarısında inşa edildiği tahmin edilen köprü, derin bir vadinin içinde akmakta olan Zeytun Çayı’ndaki yüksek, sarp ve dar bir kayalık üzerinde inşa edilmiştir. 1906 Halep Salname kayıtlarına göre köyde 4 köprü mevcuttur. Zeytun, Maraş’tan Kayseri ve Malatya’ya giden kervan yolları üzerinde olduğundan bu köprüler oldukça önemliydiler. Yaklaşık 30 metre yüksekliğe sahip köprünün genişliği 4 metre, uzunluğu ise 10,80 metredir. Sivri kemerli ve tek gözlü olan köprü dere yatağından toplanan taş ve çakıllarla inşa edilmiştir. Ayakları kayalık zemine oturtulan ve korkuluğu bulunmayan köprü (Özkarcı, 2007:578-579) günümüzde yenilenerek, korkuluk eklenmiştir.
İsyanın başlarında kışlada kuşatılan askeri kuvvet, zabitlerin direnme itirazlarına rağmen kumandan İffet Bey'in emri üzerine teslim olmuş idi (Özalp, 1986:43-44). Miralay direnmiş olsaydı eldeki silah ve cephane gerekli yardım gelene kadar Ermenileri tutmaya yeter ve isyanın bu denli büyümesine de engel olabilirdi. Ancak hadiseler başka türlü cereyan etmiştir. Tarih, cesaret ve şecaatin doğurduğu kahramanlıklar ile korkaklık ve hamiyetsizliğin getirdiği felâketlerle doludur.
25 Aralık 1895 günü askeri birlikler asilerin kontrolündeki Zeytun’u kuşatma altına alırken, aynı gün köprü ve civarında Zeytun Ermenileri korkunç bir vahşete imza atarlar. Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu kalabalık bir Ermeni grubu kasap bıçakları, baltalar ve sopalarla saldırarak dört yüz kadar askeri şehit ederler. Cesetler, sel sularınca kolayca götürüleceği düşünülerek Kargalar Köprüsü’nden (Kanlı Köprü) Zeytun Irmağı’na atılır. Olaylardan 6 hafta sonra Zeytun’a giden İngiltere Halep Konsolosu Barnham kayalara takılmış, kar ve buzlara saplanmış ve şişmiş cesetlerle karşılaşmıştır. Kafaları parçalanmış, bacakları ayrılmış, tüm vücutları dağlanmış, el ve ayaklarından bağlanıp çift yapılarak öldürülmüş çok sayıda asker cesedine rastladığını söylemektedir (Bağçeci, altayli.net, 2023).
İngiliz Büyükelçisi Currie’nin Mr.Barnham’dan aldığı bilgilere göre; “Zeytun Nehri katledilen Türk askerlerinin cesetleri ile dolu olup, Ermeniler esirlerin çoğunun ellerini bağlayarak baltalarla kafalarını yarmışlar veya kılıç ya da silahla öldürmüşlerdir. Bazılarının ise el ve ayakları parçalanmıştır” (Dinçaslan, 2008:110-111). Köprü korkunç bir katliam alanı olmuş, balta ve keserlerle hunharca katledilen esir askerler köprüden derin ve kayalık derelere atılmış, canlı hiçbir esir bırakılmamış, (Özalp, 1986:5253), bir kısmı boğazlanmış, bazılarının da ayak derisi yüzülerek katledilmiştir (Dinçaslan, 2008:109).
İngiliz konsolosu tarafından Marsilya’ya kaçırılan Aghassi hatıralarında katliamı; “(…) kadınlar tabanca, kama ve sopalarla kaçan Türk esirlerinin arkasından koşup, bunların büyük bir kısmını öldürdüler. Sadece 56’sı kendilerini kurtarabildi” şeklinde anlatıyordu (Gürün, 1983:160).
Dally Graphic Gazetesi 3 Şubat 1896’da “Ermeni vahşeti hakkındaki Türk resmi raporunun Konsolos Barnham tarafından da doğrulandığını yazıyordu (Günay, 2021:269).
Zeytun ismi, 1915 isyanında şehit düşen Binbaşı Süleyman Beye (Dinçaslan, 2008:154) atfen “Süleymanlı” olarak değiştirildi. “Kanlı Köprü”nün üzerinden aşağıdaki derin ve dar kayalığı izlerken o günler gözlerinizin önünde canlanıp, Ermeni Mamaları (kadınları) tarafından vahşice katledilen esir askerlerin acı çığlıklarını duyar gibi oluyor ve hüzünlü bir şekilde mazlum şehidleri fatihalarla yâd ediyorsunuz.
Katliamın yıl dönümüne denk gelen her “25 Aralık” günü Süleymanlı Kanlı Köprü’de anma merasimlerinin düzenlenmesi ve yeni nesillere Ermeni vahşetinin canlı tanığı olan bu köprünün yerinde müşahede ettirilerek tanıtılması Kahramanmaraşlının ecdadına karşı bir mesuliyetidir.
KAYNAKÇA
BAĞÇECİ, Yahya. 1895 Zeytun Ermeni İsyanı, https://www.altayli.net/1895-zeytun-ermeni-isyani. html, 23.08.2023, 12:50.
DİNÇASLAN, A.Latif. Zeytun ve Çevresindeki Ermeni İsyanları (1895-1921), Ukde, Kahramanmaraş, 2008.
GÖKHAN, İlyas. Kahramanmaraş Tarihi, Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi, Niğde, 2019.
GÜNAY, Nejla. Maraş’ta Ermeniler ve Zeytun İsyanları, Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi, Kahramanmaraş, 2021.
GÜRÜN, Kamuran. Ermeni Dosyası, TTK, Ankara, 1983.
ÖZALP, Yalçın, Gazilerin Dilinden Milli Mücadelemiz, Kahramanmaraş Belediyesi, Ankara, 1986.
ÖZKARCI, Mehmet. Türk Kültür Varlıkları Envanteri Kahramanmaraş-I, TTK, Ankara, 2007.
İbrahim Kanadıkırık
Evelahir Sayı-17