KAHRAMANMARAŞ AHŞAP SANATI
“Sanat ustanın parmaklarının ucunda sabırla şekillenir.”
Kalite ve başarıyla birlikte günümüzde artan talepler, ayrıca bu alanda titizlikle çalışan ustaların geliştirdikleri ahşap işçiliği, zanaattan sanata doğru yol alarak Kahramanmaraş’a bu alanda kendine özgü bir kimlik kazandırmıştır.
nde koskoca bir yaşamı barındıran minicik tohum önce incecik bir fidana, ardından genç bir ağaca dönüşür. Yıllar geçtikçe güçlü, heybetli, dalları altında duran canlılara gölgesini esirgemeyen bilge bir ağaç olur, sonra yavaş yavaş yaşlanır; ama yine de yaşamdan kopmaz ve hayatın bir parçası olmaya devam eder. Doğada ustasının elinde bin bir şekle girerek estetik hâl alan birçok hammadde bulunmaktadır. Bazen dövülerek, bazen kesilerek, kimi zaman da birçok işlemden sonra bir köşeye terk edilerek “insan”a yakışır estetiğe bürünen birçok hammadde. Bunlardan biri de doğada bulunan farlı cins ve kalitede yer alan ağaçlarımızdır. Beşikten mezara kadar ifadesiyle hayatın üç ana geçiş dönemi ile doğum evlenme ve ölüm çevresinde kümelenen olaylar içerisinde Yunus’un bir dörtlüğüne dayanarak hece tahtası olarak isimlendirilen mezar başına dikilen “ağaç şahideden” günümüzde birçok kullanım alanı ve ürün çeşitliliği ile yeni boyutlara taşınmıştır.
Yükselen Anlamına Gelen Ahşap
Ahlat, ardıç, armut, ceviz, çam fındık, abanoz, kestane, köknar meşe, sedir, şimşir vb. ağaç türleri kullanılarak yapılan ağaç işçiliği geleneksel Türk sanatlarımız arasında önemli bir yere sahiptir. Ahşap ve yontu sanatı insanoğlunun geçmişindeki ilk çağlara kadar uzanmaktadır. Ağmak sözcüğü ile yükselen anlamına gelen ahşap, hammaddenin zenginliği kolay elde edilmesi ile birlikte kolay işlenebilmesi, doğal görüntüsüyle sıcaklık hissi uyandırması tercih sebebi olmuştur.
İslamiyet öncesi Orta Asya Türk toplumlarının sanat yapıtlarında oldukça sık kullanılan ağaç işçiliği ile eyer, koşum takımları ve sandık gibi gündelik hayatta kullanılan pek çok eşya ortaya konmuştur. Coğrafi şartlara bağlı olarak zamanın etkileriyle eski dönemlerden günümüze çok az sayıda eser kalmıştır. Selçuklular ağaç işçiliğine büyük ilgi göstermiş, yapıları süsleyen mimari elemanların yanı sıra minber, kürsü, rahle ve çekmece gibi birçok ağaç eseri meydana getirmişlerdir. Ağaç işçiliğinin sanat olarak tanımlanması yapıların mimari elemanların süslenmesinden doğmuş, Osmanlılar da bunu en yüksek düzeye ulaştırmıştır. Osmanlı dönemi ahşap süsleme sanatında Anadolu üzerinden gelen kündekari ve oyma gibi geleneksel tekniklere kafes işi, kakma, boyama gibi yeni teknikler eklenmiştir. Ahşap çıtaların içine yerleştirilen sedef, fildişi, bağa, kemik kakma ve kaplama yaygın olarak uygulanan diğer teknikler arasında yer almıştır. Osmanlıların imparatorluk devrinde tahta oymacılığına “naht” denilse de ağaç işçiliği ile uğraşan sanatkârlara verdikleri isim bilinmemekle beraber bazı belgelerde “nahhat” sözcüğüyle karşılaşılmaktadır. Fakat Osmanlı Ehl-i hiref defterlerinde ve diğer kayıtlarda bu sanatın erbabı “nahhat” kelimesiyle de anılmıştır.
Oyma, geçme, kakma vb. farklı tekniklerle mimari yapılarda tamamlayıcı malzemenin yanı sıra ahşap işçiliği sanat ve zanaat olarak günlük hayatımızda kullanılan birçok farklı ürünlerle geniş bir alana yayılmaktadır. Ağaç işçiliği ile yapılan meslekleri; “Üretilen ürünün yapılışı, süslenişi, kullanılan gereç, uygulanan tekniğe dayanarak ya da günümüzdeki mesleklerin oluşumu doğrultusunda belirlenmiş ve isimlendirilmiştir. Ağaç işlerini meslek olarak, bastonculuk, beşikçilik, boya işleri, dülgerlik, kaşıkçılık, kündekari işleri, marangozluk, oymacılık, sandıkçılık, sedefçilik, tarakçılık, semercilik, sepet örücülüğü ve tespihçilik” başlıkları altında sınıflandırmıştır. Bu meslekler Anadolu’nun birçok yöresinde bulunan hammadde yani ağaç türüne göre yapılmaktadır. Bu illerden özellikler ağaç oyma ve kakma mesleklerinin yoğun yapıldığı ilimiz Kahramanmaraş’tır. Kahramanmaraş’ın coğrafi konumu ona stratejik bir önem kazandırmış, eski göç yollarının kesiştiği bir alan olması da her dönem yerleşim için uygunluk sağlamıştır. Yerleşim alanındaki çok farklı kültürler ve uygarlıklar bu alanda önemli işler üslenmiştir.
Doğal coğrafi ve tarihi zenginliğinin içerisinde ihtiyaçlarla biçimlenen kültürel zenginliği ile Kahramanmaraş ülkemizin gelişmekte olan illeri arasında dikkat çekmektedir. Anadolu’nun geçmişiyle bugünü arasında kurduğu köprüyle, el sanatlarının en yoğun yapıldığı bölge olmakla birlikte, birçok ustanın günümüze kadar sanatını ve zanaatının yaşamasına ve devam ettirmesine katkı sağlamış illerimizin başında gelmektedir.
Bu zengin çeşitliliğin içerisinde, ahşap ve ahşap işçiliği ve farklı kullanım alanlarına yönelik ürün Ağaç işçiliğinin sanat olarak tanımlanması yapıların mimari elemanların süslenmesinden doğmuş, Osmanlılar da bunu en yüksek düzeye ulaştırmıştır. 25 özellikleriyle yörenin kendi ekonomik, sosyal ve kültürel zenginliğini ortaya koymuştur.
“Cıcık”
Kahramanmaraş’ta eski ahşap konakların tavanları, raflı nişleri, dolap kapakları, kapı ve pencerelerinde, camilerin iç donanımlarında mimari yapıların iç ve dış dizaynında yer alan minber ile başlayan ahşap çalışmalar mihrap, vaiz kürsüsü ve sanduka gibi farklı örneklerle mimari yapılarda sürdürülmüştür.
Günlük kullanılan ilk ürünleri ceviz ağacından düz satıhlı oymasız çeyiz sandıkları ve asker bavulları yapılmış zamanla ustalar düz yüzeylerden bitkisel motifli desenleri denemeye alarak yeni bir üsluba geçişin ilk örneklerini tasarlamışlardır.
Orman alanlarının çok olduğu dağ köylerinde başlayan ağaç işçiliği yöre hâlkının geçim kaynağı olmuş oymacılık sanatının en çok yapıldığı Kavlaklı köyünde kullanılan tekniğe “cıcık” adı verilmiştir. Geçmişte Bolu ilinden ve bölgenin orman alanlarından sağlanan hammaddeyle yapılan oymacılık sanatında ceviz, kavak, gürgen vb. ağaçlar kereste hâline getirildikten sonra fırınlanıp kurutularak kullanılmıştır.
Günümüzde ise yerli ağaçlarla birlikte kereste olarak preslenmiş işlenmeye hazır ithâl özellikle maun ağacı kullanılmaktadır. Ağaç işçiliğinde, yapılan ürünlerin kalitesi, ince işçiliği ve çeşitliliği yurtiçi ve yurtdışından oldukça talep görmektedir.
Geleneksel olarak yapılan ahşap işçiliğinde yörede yapılan ürünlerde çoğunlukla oyma tekniği uygulanmakla birlikte yapılan işin özelliği ve kullanım alanına göre farklı teknikler de kullanılmaktadır.
Kullanılan Teknikler
Kahramanmaraşlı oyma ustalarının kullandığı ya da esinlendikleri diğer teknikleri şöyle sıralamak mümkündür; kündekari (gerçek ve taklit), kakma, hatai (dal ya da gülaçtı), cıcık, dekopaj (kafes), rolyef kabartma, özgün oyma (düz ve yuvarlak satıhlı, oyuklu, çift katlı ve eğri kesim), kazıma, tarsi, çitalı kafes, ajur, maşrabiye, edirnekari tekniği v.b.
Yapılan ürünlerin amacına ve özelliğine göre farklı ebatlarda kesilen kereste ahşap ustalarının elinde şekillenerek bir sanat eserine dönüşmektedir. Her bir parça özelliğine göre hazırlanan bitkisel ve geometrik motifler kereste üzerine aktarıldıktan sonra farklı teknikler kullanılarak aşama aşama bezenerek çeşitli ürünlere dönüştürülmektedir.
Kalite ve başarıyla birlikte günümüzde artan talepler, bu alanda titizlikle çalışan ustaların geliştirdikleri ahşap işçiliğiyle zanaattan sanata doğru yol alarak Kahramanmaraş’a bu alanda kendine özgü bir kimlik kazandırmıştır.
Genel olarak “Kahramanmaraş Ahşap Oymacılığı” olarak tanımlanan, kendine has teknikler uygulanarak yapılan ve çok talep gören ürünler arasında cami kapıları, pencere, kanadı minber, mihrap, müezzin mahfeli, sanduka, Kur’an-ı Kerim kabı, kürsü, hat yazılı levhâlâr, rahle, sadaka dolabı, bebek beşiği, çeyiz sandığı, mücevher kutusu, oya sandıkları, sehpa takımları, konsol, ayna çerçeveleri, telefonluklar, kahve ve çay tepsileri, farklı tasarımlarla sandalyeler, sallanan koltuklar, lambalık, tavla, tespih, mobilya iskeletleri, fiskos masaları vb. yer almaktadır.
Çok sayıda ustanın yetiştiği Kahramanmaraş’ta küçük yaşlarda oymacılık zanaatıyla başladığı mesleğinde ahşaba olan tutkusu ve yeteneğiyle birlikte yontu ve rölyef tekniğiyle üç boyutlu sanat eserleri üreten ustalar da yer almıştır.
Ejder Güzelyıldız, Hacı Malik Semerci ve Hâlil Maraşlıoğlu gibi ustalar ahşap rölyef ve yontuyu sanatçı duyarlılığı ile düşünmüş ve üç boyutlu yapıtlar olarak özgün figüratif eserler çalışmışlardır.
Fakat ekonomik sebeplerle birlikte ne yazık ki kendi bölgelerinin dışına taşıyamadıkları bu özel çalışmalarıyla sadece alana yönelik kaynaklarda anılan yöresel sanatçılar olarak yer almışlardır.
Oymacılığın Bugünü
Ahşap oymacılığı adı altında Kahramanmaraş’ta yapılan ve teknolojinin sunduğu imkânlarla birlikte geleneksel yöntemlerin de uygulandığı, küçüklü büyüklü atölyeler üretime devam etme çabası içerisindedir.
Diğer taraftan yörenin geleneksel kültürü içerisinde günlük kullanım alanlarıyla önemli bir yere sahip olan ürünler ne yazık ki teknolojiye yenik düşmektedir. Bu alanda çalışan ustaların kendilerine özgü son bir gayret ve çaba içerisinde mesleklerini devam ettirmeye çalıştıkları görülmektedir. Zaman içerisinde yavaş yavaş yerini sadece anılara ve fotoğraflara bırakacak olan, külekçi, tarakçı, kaşıkçı, semerci, elek, oklava, senit gibi mutfak gereçlerini yapan son ustalar kendi mekânlarında artık zamanlarını doldurmaktadır.
Geleneksel kültürümüzle birlikte zaman içerisinde teknolojik yeniliklerin olumlu etkileriyle gelişerek kendi alanında üretim yöntemlerini geliştiren ahşap işçiliğiyle yapılan ürünler ulusal ve uluslararası pazarda yer almaktadır.
Üretim yapan firma ve atölyelerin bu alanda çalışacak eleman (çırak) ihtiyaçları en büyük problemleri olarak yer almaktadır. Bu zanaat ve sanat alanın geliştirilmesi ve devam ettirilmesi yönünde tespit edilen problemler göz önünde bulundurularak çözümlerin üretilmesi sağlanmalıdır.
Bu alanda yapılabilecek eğitim ve proje çalışmalarıyla birlikte meslek lisesi ve meslek yüksekokulunda bölüm açılması, okul sanayi işbirliği kapsamında ara elaman yetiştirilebilmesi yapılabilecek çalışmalardır.
Ayrıca Güzel Sanatlar Fakültesi bünyesinde ilgili bölümlerde ahşap yontunun seçmeli ders olarak yer alması veya hâlk eğitim merkezlerinde yaşayan ustalar tarafından verilecek eğitimlerle bu alanda hem zanaat hem de sanat alanında gelişmeler sağlanmasında etkili olacaktır. Ahşap işçiliği kültürümüzün bir parçası olarak yer alıyorsa, biz de bizim bir parçamız olarak bu sanat alanını yaşatmak ve gelecek kuşaklara aktarmak için çalışmalıyız.
Doç. Dr. GÜLTEN KURT
Evelâhir Sayı - 2