KAHRAMANMARAŞ KURTULUŞ SAVAŞI
Maraş Kurtuluş Mücadelesi, dünya harp tarihinin en ilginç mücadelelerinden biridir. Bir yanda koskoca bir sömürge imparatorluğu Fransa, diğer yanda ise, dışarıdan yardım alamayan Maraş şehri.
Maraş Milli mücadelesini iki safhaya ayırmak gerekir. Biri 22 Şubat 1919’da İngiliz arkasından da 29 Ekim 1919’da başlayan Fransız İşgalleri süreci olup 20 Ocak 1920’ye kadar devam eden ve içinde Sütçü İmam ve Bayrak Olayı gibi önemli kahramanlıkların gösterildiği süreçtir. İkinci safha ise 20 Ocak 1920’de başlayan ve 11 Şubat 1920’de 22 gün 22 gece devam eden Maraş hâlkının Fransa’ya karşı bir ölüm kalım mücadelesidir.
İngiliz İşgali
İngilizler sömürgesi olan Hindistan ve Mısır’dan topladıkları Müslüman askerlerle birlikte, Antep üzerinden 22 Şubat 1919’da Şeyh Adil mevkiinden Maraş’a girerek işgal ettiler. Onları, Ermeniler, misyoner mekteplerindeki görev yapan öğretmenler, rahip, rahibe ve öğrenciler bando takımı eşliğinde çiçeklerle karşıladılar. Ermeniler, şehre giriş ve kışlaya gidiş sırasında haddi aşan taşkınlık ve çılgınlıklarda bulundular, “yaşasın İngilizler, yaşasın Ermeniler, kahrolsun Türkler” diye bağırdılar. Ermenilerin taşkınlığı ve alkışlarıyla Uzunoluk Caddesi’nden ilerleyen İngiliz askeri birlikleri Amerikan Kolejine (Yedi Güzel Adam Müzesi) yerleştiler. Maraş Mutasarrıfı (vali) Ata Bey’e şehri işgal ettiklerini bildiren İngilizlere, memlekette güvenliği bozan bir hâl olmadığından, kendilerini işgalci değil, ancak bir misafir sıfatıyla kabul edecekleri cevabını verir. İngilizlerin Maraş’ı işgali sırasında kaplarına sığmayan Ermeniler, bunu bir fırsat sayarak kin ve düşmanlıklarını kusmaya başladılar. Şehre gelip giden köylüleri tenha yerlerde fırsat buldukça öldürmekten çekinmediler. Türkler aleyhinde tahrik, iftira ve şikâyetlerde bulunarak, İngiliz himayesinde bu girişimlerini sürdürdüler. Bunun üzerine Maraş ileri gelenleri, İngiliz İşgali komutanı Max Andrio’a giderek Ermenilerin yalan ve iftiralarıyla ilgili bir tezkire sundular.
İngiliz ordusunda bulunan Hintli ve Mısırlı subay ve askerlerin de Türkleri desteklemeleri sebebiyle, İngilizler Ermenilere fazla yüz vermedi. 1903’de İngilizler daha sonra onların adına Fransızlarla Sykes-Picot anlaşmasını imzalayacak olan Mark Sykes’i Maraş’a göndermişlerdi. Türkoğlu-MaraşZeytun üzerinden Elbistan’a geçen Mark Sykes, Ermenilerin güvenilmez insanlar olduğunu da İngiliz İstihbaratına bildirmişti. Bu kişinin Darü’l-İslam adını verdiği eserinde yazdığına göre, Ermeniler birbirlerini öldürüp bunu Türklerin üzerine dahi atıyorlardı.
Fransızların Maraş’ı İşgali
Dünya Savaşı devam ederken İngiltere ve Fransa arasında 1916’da imzalanan Sykes-Picot anlaşmasıyla Osmanlı toprakları İtilaf Devletleri arasında paylaşılmıştı. Bu antlaşmaya göre Musul, Fransızlara bırakılmıştı. İngilizler yaptıkları araştırmalar sonucunda Musul’da zengin petrol yataklarının varlığından dolayı, 15 Eylül 1919’da Fransızlar ile Suriye İtirafnamesi adıyla yeni bir anlaşma imzalayarak Musul ve çevresini kendileri aldılar ve buna karşılık da Adana, İskenderun, Maraş, Antep ve Urfa’yı onlara verdi. İngiltere’nin Hindistan ve Mısır’da elde ettiği tekstil hammaddesine karşı Fransa da Çukurova ve etrafında bulunan illeri alarak bölgede üretilen pamuğu ülkesine götürecekti. Böylece İngilizler ile rekabet edebileceklerdi. Ayrıca bölgede yaşayan Ermenilerle Fransızların tarihi bağları vardı. Kilikya bölgesinde kurulan Kilikya Ermenileri ile Kıbrıs’ta bulunan Fransız kökenli Haçlılar arasında akrabalık kurulmuştu. Son Kilikya Ermeni Kralı VI. Leon, Mısır Memlûk Türkleri tarafından Maraş’ın Andırın kazasının Geben ve Çukurhisar bölgesinde mağlûp edilip esir edilmişti. Fransızlar tarafından kurtuluş fidyesi ödenerek Paris’e götürülmüş ve orada öldürülmüştü. Ayrıca 15 Ekim 1097’de Maraş’ı işgal eden ileride Kudüs Kralı olacak olan Haçlı komutanı Godefroi de Bouillon ve Urfa kontu kardeşi Baudouin Fransız kökenliydi. Bu sebeplerden dolayı Fransızlar hem maddi hem de tarihi çıkarlardan dolayı Maraş’ı işgal edeceklerdir. İleride bölgede kurmayı hedefledikleri Kilikya Ermeni Devleti’nin alt yapısını oluşturacaklardı.
Fransızlar, sömürgesi olan Cezayir ve Senegal’den topladıkları Müslüman askerlerle birlikte, Antep üzerinden ilerleyerek 29 Ekim 1919 Çarşamba günü Maraş’ı işgal etti. Onların askerleri arasında Fransız askeri üniforması giyen 400 Ermeni eşkıyası da vardı.
İngiliz işgali döneminde olduğu gibi Ermeniler Fransızları da tören ve çiçeklerle “Yaşasın Fransızlar ve Ermeniler, Kahrolsun Türkler” diyerek karşıladı. Fransızların bölgedeki işgallerini önlemek için Sivas’ta bulunan Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa Maraş ve Antep’te hâlkı teşkilatlandırmak için Yüzbaşı Kılıç Ali Bey’i ve Süvari Yüzbaşısı Yörük Selim Bey’i bölgede görevlendirmişti.
Sütçü İmam Olayı
Fransızların Maraş’ı işgallerinin daha ikinci günü Sütçü İmam olayı yaşandı. 31 Ekim 1919 günü ikindi üzeri bir grup Fransız askeri ve Ermeni eşkıyası Uzunoluk Hamamı’ndan çıkmış ve evlerine gitmekte olan Maraşlı kadınları “Burası artık Türklerin değildir. Fransız memleketinde peçeyle gezilmez” diyerek saldırdı. Bir Türk kadınının peçesine el atılınca etrafta bulunan ahâliden olaya müdahâle eden Çakmakçı Said şehit edilir ve Gaffar Osman da yaralanır. Hamamın yakınında küçük bir dükkânda süt satan Sütçü İmam, kadınların peçesine el uzatan ve Çakmakçı Said’i şehit eden Fransız asker elbisesi giymiş Ermeni’ye ateş açarak onu öldürdü.
Maraş’ta düşmana sıkılan bu ilk kurşun olup Türk milletinin işgalcilere ve Ermenilere yaptıklarının yanlarına kalmayacağının işaretiydi. Olay sonrası Sütçü İmam yaptığı tarihi görevin kendisine verdiği memnuniyetle Ahır Dağı’nı aşarak Bertiz’in Ağabeyli köyüne çekilirken, Ermeniler intikam almak için Zülfikar Çavuş oğlu Hüseyin’i ve Fransızlar da Sütçü İmam’ın dayısının oğlu Tiyekli oğlu Kadir’i şehit etti. Maraş’ta beklemedikleri bir direniş ve muhâlefetle karşılaşan Fransızlar, Antep, Antakya ve Adana üzerinden şehre takviye kuvvetler gönderdi. Fransızların Adana İşgal valiliği tarafından Maraş’ı yönetmesi için Guvernör Andre şehre yollandı.
Bu şahıs Ermenilerin önceden hazırladıkları büyük bir Fransız bayrağını açarak “Yaşasın Fransa, yaşasın Ermenistan, kahrolsun Türkler” gibi naralar atarak karşılandı. Doğruca Maraş Hükümet Konağına giden Andre, Mutasarrıf Ata Bey’den kaleye Türk bayrağının çekilmemesini ister. Ancak bu isteği reddedilince, Maraşlı ileri gelenlerle bir toplantı yapacağını bildirerek buradan ayrılır. Ancak Maraşlılar ona yüz vermeyince Ermeniler onu bağırlarına basar.
Bayrak Olayı
27 Kasım 1919 akşamı daha önce Osmanlı Meclisinde Milletvekili olarak görev yapan Ermeni ileri gelenlerinden Agop Hırlakyan’ın Kuyucak semtinde bulunan evinde, Fransızlar onuruna bir ziyafet düzenlendi. Ziyafet sırasında Agop Hırlakyan’ın oğlu Osep’in kızı sözde müstakbel Ermenistan Prensesi Helena’yı dansa davet eden Guvernör Andre, nazik bir şekilde reddedildi. Buna sinirlenen Guvernör Andre sebebini sorunca, Helena “Sizinle dans etmemekten üzgünüm, çünkü kendimi hâlâ esaret ve zillet içinde yaşayan bir kadın olarak görüyorum. Kalesinde Türk Bayrağı dalgalanan bir memlekette Fransızların hâkim oldukları ve bizim emniyet ve hürriyet içinde yaşadığımızı nasıl düşünebiliyorsunuz?” diyerek, onu tahrik etti. Bunun üzerine Andre, kaledeki Türk bayrağının derhâl indirilmesi emrini verir. Bu emri duyan Helena kendini Guvernör Andre’nin kollarına atar. Kalede bulunan Türk askerleri sayısı az olduğundan dolayı bayrağın indirilmesini engelleyemez. Ancak şehre inerek durumu yetkililere haber verirler. 28 Kasım 1919 Cuma günü sabahleyin kale burcunda bayrağını göremeyen Maraşlılar büyük bir endişeye kapılır. Kale yakınında evi olan Kısakürekzâde Avukat Mehmet Ali Bey, bayrağın dalgalanmadığını görünce kalemine sarılarak “Âlem-i İslâm’a Hitap” adıyla bir beyanname hazırlayarak, elle yedi nüsha çoğaltır ve oğlu Şuayip ile birlikte Ulu Camii ile Çarşıbaşı, Sarayaltı ve Arasa camilerine dağıttığı beyannamede: “Ey millet-i necibe-i Osmaniye, vaktine hazır ol. 1300 küsur seneden beri Hz. Allah’ı ve Peygamber-i Zîşan’ının hizmetine razı ettiğin bir din ölüyor. Yani ecdadının kanı pahasına fethettiği bir kalenin burcu borusundaki Al Sancağın bugün Fransızlar tarafından indirilip yerine kendi bandıraları konuldu. Şimdi acaba bunu yerine koyacak sende birkaç yüz İslâm gayreti hiç mi yok! İğtişaş arzu etmeyin. Yalnız pür vakar ve azamet olarak ol Al Sancağımızı geri yerine koyalım …” 28 Teşrin-i Sani 335 (28 Kasım 1919) diye yazmaktaydı. Cuma namazı kılmak için Ulu Cami’yi dolduran hâlk beyannameden haberleri olmuştu. Cami imamı Rıdvan Hoca minbere çıkarak hutbeye başladığı sırada dışarıdan Şerbetçioğlu Mehmet «Sancağı çıkarın» diye bağırır. İçerde ise “Bayraksız namaz kılınmaz” sesleri işitilir. Bunun üzerine imam “Hürriyeti olmayan bir milletin cuma namazı kılması caiz değildir” diye bağırınca, cemaat minberdeki sancağı alarak dışarı çıktı. Sancağın altında toplanan insan seli Kale’ye doğru akın etti. Kale’de yere atılmış hâlde bir köşede bulunan Türk bayrağını yerden kaldıran Zalhocaoğlu Osman yeniden dalgalandırdı. Cuma namazı Kale’de Türk bayrağının gölgesinde kılındı. Bayrak olayı sonrası ahâli heyecan içinde hükümet konağının önünde toplandı. Hükümet konağına gelen Guvernör Andre, Ermeni tercümanı Vahan aracılığıyla “Bir bez parçası için bu kadar gürültü çıkarmaya ne lüzum var?” deyince hâlk hiddetle saldırıya geçti ve yaveri dövüldü. Fransızlar olay yerini terk etmek zorunda kalır.
Bayrak olayından bir gün sonra işgal komutanı Andre, Nakip Camii önünde karşılaştığı Aşıklıoğlu Hüseyin adlı Maraşlıya “Bir bez parçasından başka bir şey olmayan bayrak için dün bu kadar gürültü yaptınız. İstesem hepinizi yok edebilirdim, yapmadım…” deyince Aşıklıoğlu Hüseyin: “Ben anamdan doğdum Kale’de bayrağımı gördüm. Ölünceye kadar da göreceğim. Biz bütün Türkler böyleyiz. Onu görmemek için ya kör olmak ya da ölmek lazım. Kör değilim. O hâlde onu görmezsem öldüm demektir…” der. Aşıklıoğlu’nun bu veciz sözleri Maraş mücadelesinin parolası olur. “Maraş bize mezar olmadan, Düşmana gülzâr olamaz.”
Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Kuruluşu
Türk milletinin en büyük hususiyetlerinden biri teşkilatlanmaya önem vermesidir. Fransız ve Ermenilerin hedeflerini öğrenen Maraşlılar yapacakları mücadeleyi koordine etmek ve tek elde toplamak amacıyla bir teşkilat kurmaya karar verdi. Bu amaçla 30 Kasım 1919’da Veziroğlu Mehmet’in evinde Maraş ileri gelenlerinden İlyas Efendizade Refet, Belediye Reisi Bekir Sıtkı, Kocabaşzade Hacı Naci ve Hacı Ahmet, Şişmanzade Arif, Dedezade Mehmet, Beşen Beyzade Hacı Nuri, Hancızade Hafız Ali, Karaküçük Hacı Mustafa, Kısakürek Hacı, Fatmalıoğlu Derviş, Hüdayizade Tahsin, Çanakçızade Hüseyin ve Mühendis Abdüllatif’in katılımıyla toplanarak Maraş Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurdular. Başkanlığına ise daha önce Beyrut Polis Okulu’nda komiser yardımcısı olan Arslan Bey getirildi. Cemiyet, Fransız ve Ermenilere karşı Maraş’ta yapılacak mücadeleyi koordine edecek plan ve programları yaptı. Şehirde 10 cephe oluşturularak her birinin başına bir kişi görevlendirildi.
Maraş’ta asayiş ve kontrolü sağlamak amacıyla Fransızların bölge işgal komutanı General Keret, 6 Aralık 1919’da şehre gelerek ileri gelenleri ve hâlkı yatıştırmaya çalışsa da başarılı olamaz ve Antep’e geri döner. Ermeniler, 16 Aralık 1919 akşamı Çukuroba Camii’ne bomba atıp müezzini kurşunlar. Bu olay üzerine Evliya Efendi’nin gayretleriyle hazırlanan bir protesto metni General Keret’e gönderildi. Maraş’ta büyük bir savaş hazırlıkları başlamıştı. Fransızlar devamlı olarak Antep ve İslahiye üzerinden erzak, silah ve cephane getirir. Türk kuvvetleri bunlara saldırıp ağır kayıplar verdirir. Bunun üzerine General Keret “Üzerinde silah bulunduran Türklerin kurşuna dizileceğini, öldürülen bir Fransız askerine karşılık, Türklerden iki kişinin öldürüleceğini…” bir beyanname ile Maraş hâlkına duyurur.
Maraş Şehir İçi Çatışmaları
Maraş’ta şehir içi çarpışmalar başlamadan önce iki tarafın askeri ve silah güçleri şöyleydi: Fransızların; bir piyade alayı, dört topçu bölüğü, iki süvari bölüğü, dört zırhlı otomobil, 5000 kadar silahlı kuvveti (bunlar Fransız, Senegalli, Cezayirli asker ve 2000 Ermeni eşkıyası) vardı. Maraşlıların ise: 850 silah, iki makineli tüfek, iki adi top, yerli av tüfekleri, bıçak, satır, balta, kılıç gibi silahları vardı. Maraş Milli mücadelesinde gönüllülerden oluşan ve yerel olarak çete denilen 2500 kişi vardı. 21 Ocak 1920 Çarşamba günü Fransız İşgal komutanı General Keret’in yaptığı toplantı sonrası Maraşlıları tehdidi üzerine iki taraf arasında savaş kaçınılmaz oldu. Fransızlar bir Türk jandarmasını yaralaması ve hükümet binasına doğru hareket kuvvetlerine Türklerin ateş açmasıyla birlikte Maraş Müdafa-i Hukuk Cemiyetinin daha önceden kararlaştırılan parolası gereğince her mahâllede birer elsilah atılarak savaşı başlattı. Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Arslan Bey, savaşın başladığını ilan eden bir beyanname yayınladı. Bu beyannamede şöyle deniliyordu, “Arkadaşlar harp başlamıştır. Allah’ın inayeti, Peygamber’in ruhaniyeti, din kardeşlerimizin fedakârlığı ile her şey göze alınmıştır. Vatanımız tek kişi kalana kadar düşmana teslim olunmayacaktır. Gayret bizden yardım Allah’tan Maraş Kurtuluş mücadelesi, dünya harp tarihinin en ilginç mücadelelerinden biridir. Bir yanda koskoca bir sömürge imparatorluğu Fransa diğer yanda ise dışarıdan yardım alamayan Maraş şehri. Fransızlar Maraş’ı işgalle sömürgelerine bir toprak parçası daha katmak isterken, Maraş hâlkı ise hürriyetini, dinini ve namusunu korumak için bu savaşı yapar.
23 Ocak 1920 Cuma günü Antep’ten Maraş’a gelmekte olan bir Fransız kolu Şeyh Adil mevkiinde Türk çeteleri tarafından pusuya düşürüldü. Komutanları ve birçoğu çatışma sırasında öldürüldü ve om iki kişi de esir alındı. Bu olay üzerine Türklerin toplu olarak bulunduğu mahâlleler, Fransız topçusu tarafından şiddetli şekilde ateş altına alındı. Büyük yangınlar çıktı. Mahâlleler arasında yiyecek, içecek, silah ve malzeme yardımını kolaylaştırmak için hendekler kazılıp evlerin avlu duvarları yıkılmak suretiyle geçitler açıldı. Kadınlar ve çocuklar çetelere yardıma koştu. Maraş’ın mahâlleleri, çarşıları, caddeleri, sokakları ve evleri savaş alanı oldu. Karakızoğlu Muhittin ve Abdullah Çavuş kendi evlerini yakarak Fransız ve Ermenilerin zarar görmesini sağladı.
Temsil Heyeti tarafından Maraş ve Antep’teki millî kuvvetlere stratejik destek vermek amacıyla Pazarcık’ta bulunan Kılıç Ali, Antep’ten gelmesi muhtemel olan Fransız birliklerine karşı, Aksu Köprüsünü tutmak üzere bir miktar kuvvet bıraktıktan sonra Maraş’a gelerek Arapkirli Çiftliği’nde karargâh kurarak şehir içi çatışmalara stratejik destek verdi.
25 Ocak’ta Mustafa Kemal Paşa’nın emri üzerine Sivas’ta hazırlanan 200 kişilik süvari bölüğüyle iki schneider (şınaydır) topunu Maraş’a getiren Yüzbaşı Kamil karargâhını Cancık’ta kurarak Fransız birliklerinin bulunduğu kışlayı ateş altına aldı. Fransızlara destek veren Ermeni eşkıyasının yuvalandığı kilise ve evler yakıldı. 29 Ocak Perşembe günü Maraş içine sıkışmış ve ateş altında kalmış çocuk, kadın ve savaşamayacak durumda olanlar köylere gönderildi. Böylece hâlkın “kaç kaç” adını verdiği göç başladı.
30 Ocak Cuma günü şehre hâkim bir noktada bulunan ve etrafa ateş açılan Tekke Kilisesi Evliya Efendi tarafından ele geçirildi. Bu çatışmalar sırasında kahramanlık destanı yazan Göllülü Yusuf Çavuş şehit oldu. 1 Şubat 1920 tarihinde Fransızlar Maraş çarşılarını ateşe verdi, Mevlevîhane, Üdürgücü Camii ve Belediye dairesi yakıldı. 2 Şubat 1920 günü Yürük Selim, Göksun ve çevresinden topladığı seksen süvari ve 120 piyade Sulutarla mevkiinde düşmanla savaşa başladı.
3 Şubat 1920 Perşembe; Kuyucak’ta düşmanla göğüs göğüse savaşan Mıllış Nuri, Kümbet Kilisesi’ne yapılan baskın sırasında şehit düştü. 4 Şubat 1920 Çarşamba günü, Taşhan’da Fransız ve Ermeniler teslim olacakları bahanesiyle, Evkaf Müdürü Evliya Efendi’yi şehit ettiler. Ayrıca Maraş etrafında bulunan Ermeni köylerinde eşkıya, çevrede bulunan Türk köylerine saldırıp katliamlar yaptı. 6 Şubat 1920 Cuma günü İslahiye tarafından gelen bir Fransız uçağı şehrin üzerinde uçarak keşif harekâtında bulunur. Albay Norman komutasında ağırlıklarını 400 arabanın taşıdığı, iki süvari bölüğü, iki piyade taburu ve biri uzun menzilli olmak üzere dört top bataryasının bulunduğu birlik Aksu üzerinden ilerleyerek 8 Şubat 1920’de Mercimek Tepe’yi işgal etti. Şehre hâkim olan Mercimek Tepe, Aksu ve Sıtma Pınarı’ndaki topçu birliklerinden Maraş bombardımana tâbi tutuldu.
Albay Norman’ın amacı şehir içinde sıkışmış bir durumda bulunan General Keret’le irtibat kurmaktı. Bu arada Fransız askerlerinin bulunduğu kışladan da şehir top ateşine tutularak Türk birlikleri iki ateş arasında kaldı. 9 Şubat 1920’de Fransızlar şehrin her tarafını yoğun top ateşine tuttu. Cephanenin tükenmesi nedeniyle Türklerde ümitsizlik işaretleri belirdi. Hâlk arasında teslim olunacağı söylentileri bile yayıldı. Hatta Fransız ve Ermenilerin katliam yapacağından korkulmaya başlandı. Fransız cephesinde de durum pek parlak değildi. Antep, Adana ve Antakya yolları millî kuvvetler tarafından kesilmişti. Fransızların iaşeleri azalmış, haberleşme hatları kesilmiş olup ancak uçaktan verilen işaret veya atılan bildirilerle haberleşme sağlayabiliyorlardı. Albay Norman, Fransızların tek kurtuluşunun Maraş’tan çekilmek olduğunu anlamıştı. Adana Genel Valisi General Dufieux geri çekilme için ikna edilmiş ve onun emri Generali Keret’e iletilmişti.
1920 yılı Ocak ve Şubat aylarında çok şiddetli bir kış hüküm sürüyordu. Buna rağmen kışın şiddeti, açlık ve yokluklar Türklerin azminden hiçbir şey kaybettirmedi, hatta Türkler topyekûn hücuma kalkmışlardı. 10 Şubat 1920 Salı günü de Fransız bombardımanı devam etti. Buna karşılık millî kuvvetlerin saldırısı sürdü ve Fransızlara fırsat verilmedi. 9-10 Şubat günlerinde Fransızlar geri çekilmenin yollarını arayarak yol açmak için bombardımana devam etti.
Şehir bu günlerde yakılmış, yıkılmış ve harabeye dönmüştü. Nihayet General Keret geri çekilme planını devreye koyarak 11 Şubat’ı 12 Şubata bağlayan gece 21.00’de geri çekilme ye başladılar. Aslında bu geri çekilme değil bir kaçmaydı. Bir şehir bir devleti mağlûp etmişti. Fransızlar geri çekilişlerken kaçtıkları izlenimi vermemek için her tarafı bombardımana tutup atlarının ayaklarını keçelerle sarmışlardı. Yanlarına aldıkları Ermenilerle birlikte kışladan ayrılan Fransız kuvvetleri, sessizce şehrin kuzeybatısındaki araziyi aşarak Mercimek Tepe’de toplanarak buradan Aksu tarafına doğru çekildiler.
Fransızların Maraş’tan Kaçmaları
11 Şubat 1920 Çarşamba günü Fransızların Maraş’tan çekilmekte ve kaçmakta olduğu haberi şehrin her tarafına yayıldı. Fransızlar şiddetli soğuk ve kar altında ilerlerken çok perişan oldu.
12 Şubat gecesini Eloğlu’nda geçiren Fransızlar burayı, Ceceli, Sarılar-Karalar (Beyoğlu), ŞekerobaDedeler ve Belpınar köylerini tahrip ederek Kömürler (Nurdağ) üzerinden Keller’e (Fevzi Paşa) varıp İslahiye’ye ulaştılar. Maraş-İslahiye arasına yarım metre kar yağmış ve çok şiddetli bir soğuk var olmuştu. Fransız askerleri ve onların peşine düşüp kaçan Ermeniler bir yandan ağır kış şartlarından bir yandan da Türklerin saldırılarından çok kayıp verdi. Maraş içine sıkışıp kalan ve sayıları 10.000’ni bulan Ermeni ahâli ise Türk Milletinin adaletine sığındı. Maraşlılar onları koruyup kolladı. Hatta onlara giyecek ve gıda yardımında bulundu. Bir yıl kadar Maraş’ta kalan Ermeniler, daha sonra Fransız işgali altında bulunan Suriye’ye gönderildi.
Şehitlerimiz
Maraş Milli Mücadelesinde şehir içi çarpışmalarda şehit olanların ve isimleri tespit edilenlerin sayısı 500 kadardır. İl içi çatışmalarda şehit olan 344 kişinin isimleri tespit edilmiştir. Köylerde ise bu sayı 100’den fazladır. Bunlardan yaklaşık 100’ü kadın şehidedir.
Maraş Müdafaasının kahramanlaşan önderlerinden Evliya Efendi, Mıllış Nuri, Muallim Hayrullah, Dr. Mustafa, Benli Ali, Çakmakçı Said, Göllülü Yusuf Çavuş olmak üzere burada adını sayamayacağımız yüzlerce şehidimiz vardır. Maraş Millî mücadelesine, Elbistan, Göksun, Afşin, Pazarcık, Andırın ve Türkoğlu kazalarında yaşayan hâlkın da büyük desteği oldu. Maraşlı kadını erkeği, yaşlısı genci, çoluğu çocuğu ve şehirlisi ve köylüsü ile bu zaferi kazandı. Maraş Milli Mücadelesi, Türkiye’nin ilk zaferidir. Mustafa Kemal Paşa, Kazım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy çektikleri telgraflarla kazandıkları zafer sebebiyle Maraşlılara Kahraman olarak hitap ederek onları kutlamıştır.
Kurtuluş Savaşı sonrasında Maraş’a bir yazı gönderilerek, Milli Mücadeleye katılanların listesi istenir. Maraş Belediyesinde toplanan şehrin ileri gelenleri “Maraş’ta Milli Mücadeleye katılmayan tek fert bile yoktur.” cevabı verir. Bunun üzerine 5 Nisan l925 yılında toplanan TBMM, İstiklal Madalyası’nın fertlere değil, tüm hâlk adına şehre verilmesini kararlaştırdı. Milli Mücadele’de kendi kendini kurtarıp şehir adını alan Maraş’a TBMM tarafından 7 Şubat l973 tarihinde de “Kahramanlık” unvanı verildi.
PROF. DR. İLYAS GÖKHAN
Evelâhir Sayı - 2