KAHRAMANMARAŞ’TA DULKADİRLİ CAMİLERİ

 

Medeniyetimizde şehrin kalbi camidir ve şehir camiye göre şekillenir. Cami de öncelikle temiz su kaynağına göre konumlanır. Caminin inşa süreciyle birlikte hemen yakınında hamam inşası da başlar. Bilahare cami ve hamama ek olarak medrese, çeşme, imarethane (aşevi) gibi ana kurumlar oluşturulurken, etrafında çarşı pazar şekillenir.

 

İslâm Medeniyeti, toplum hayatını yerleşik düzene sevk eden bir karaktere sahiptir. Dinin ibadet, muamelat ve müessese gerekliliği bu karakterin oluşumunda baskın rol oynar.

 

Abdest suyu, hamam ihtiyacı, namazın müştereken mescidlerde ifâ edilmesinin şiddetle tavsiye edilmesi, mescidlerin sosyal işlevleri, aile yaşamı ve mahremiyeti için zarurî hane ihtiyacı, eğitim öğretim hizmetleri için sabit mekânların zorunluluğu ve sosyal hizmet kurumlarına duyulan ihtiyaç İslâm Medeniyetini yerleşik ve şehirli bir medeniyet olarak şekillendirmiştir. Kısacası İslâm Medeniyeti bir “şehir medeniyeti”dir. Şehirlerin gerçek anlamda gelişmesi ve yeni şehirlerin oluşumu İslâm Medeniyetinin insanlığa en mühim katkılarındandır. İslâm Medeniyetinin en güçlü ve etkili şubesi olan Müslüman Türk Medeniyeti ise bu olgunun zirvesidir. Türklerin gerçek anlamda yerleşik hayata geçmeye başlaması İslamlaşma süreciyle başlar. Türkler, kadim kültür ve medeniyet anlayışlarını İslam’la birlikte hakiki çehresine büründürmüşler ve gittikleri her yerde Müslüman Türk Şehri karakterini kuvveden fiile çıkarmışlardır.

 

Medeniyetimizde şehrin kalbi camidir ve şehir camiye göre şekillenir. Cami de öncelikle temiz su kaynağına göre konumlanır. Caminin inşa süreciyle birlikte hemen yakınında hamam inşası da başlar. Bilahare cami ve hamama ek olarak medrese, çeşme, imarethane (aşevi) gibi ana kurumlar oluşturulurken, etrafında çarşı pazar şekillenir. Dış hat ise evlerin ve mahallenin inşa sürecidir. İslam Medeniyeti suyu, camiyi, temizliği, eğitimi ve sosyal yardımı temel alan bir anlayıştır ve bu anlayış içinde tüm yollar camiye çıkar. Bu anlayış kaynağını Medine’de hazreti peygamber çağından alır. Medine, âlemlerin sultanı (sav) tarafından Mescid-i Nebevî merkezli şekillendirilerek tüm Müslümanlara model olmuş müstesna bir şehirdir.

 

Maraş fetihten sonra hızla bir Müslüman Türk şehrine dönüşür. Şehir, Ahır Dağı’ndan güneye tepelerin böldüğü ve aralarından derelerin aktığı bir zemini esas alarak sık aralıklı camiler etrafında şekillenir. Şehrin en büyük derelerinden olan Akdere’nin kuzeyden güneye her iki yakasında çok sayıda cami toplanmıştır. Hacı Veli, Bayazıtlı, Restebaiye, Uzunoluk (mevcut değil), Bektutiye (Çınarlı), Selvili (mevcut değil), Boğazkesen, Taş Mescid, Ulu Cami, Saraçhane, Arasa camileri Akdere’nin yaklaşık 2-2,5 km’lik güzergâhında sağlı sollu inşa edilmişlerdir. Şehrin diğer dereleri için de aşağı yukarı aynı durum söz konusudur. 

 

Maraş bir camiler şehridir. Dulkadir, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi camileri şehrin en belirgin simgeleridir. Dulkadir camilerinden, günümüze çok azı ulaşmıştır. Bu camiler, Selçuklu ve Beylikler Dönemi Türk mimari tarzı ile Suriye-Mısır hattındaki Eyyubi-Memlûk Mimarisinden izler taşır. Bu, genellikle düz çatı ve dikdörtgen şekliyle uzun namaz saflarını esas alan bir mimari tarzıdır. Maraş’ta Dulkadirli Dönemi camileri; Ulu Cami, Hatuniye, Taş Mescid, İklime Hatun, Haznedarlı, Boğazkesen, Bektutiye ve Şazi Bey Camileridir.

 

Ulu Cami

 

Dulkadirlilerden günümüze gelen en mühim camidir. Sultanlar ve beyler tarafından yaptırılan “Selâtin Camileri” grubuna girer. Süleyman Bey (1442-1454) tarafından inşa ettirilen cami, Alauddevle Bey tarafından yeniden inşa ettirilircesine tamir görmüştür. Belâzurî’nin Fütûh’ul-Buldân ına göre h.75’de (695) Maraş’a Emeviler tarafından büyük bir cami inşa edilir. Caminin büyük olduğu zikredildiğine göre merkezi bir yerde inşa edilmiş olmalıdır. Bu sebeple Ulu Cami'nin kökeninin bu ilk camiye kadar gittiğini düşünmek ihtimal dâhilindedir.

 

Ulu Camiin, çeşitli tadilatlardan geçirilmesine rağmen aslî şekli korunmuştur. Eski fotoğrafları incelendiğinde üstü düz dam şeklinde olan caminin sonraki yıllarda çatı ile kaplandığı görülüyor.

 

Cami, aslında bir külliye özelliği taşıyordu. En önemli müştemilatı ise Nebeviyye Medresesi ve İmarethanesiydi. 1935 tarihli fotoğrafta varlığını gördüğümüz medrese daha sonra yıkılmış. Alauddevle Bey yapısı olan ve L şeklini andıran yapısıyla Nebeviyye Medresesi, Ulu Caminin cümle kapısı dediğimiz ana giriş kapısıyla birleşiyordu. Avlu ise cami ve medrese arasında kalıyordu.

 

Cami, sonraki asırlarda inşa edilen “muvakkithane”si ve haziresi (kabristan) ile şehrin kalbinde konuşlanmıştır. Önde gelen ulema ve umeranın medfun olduğu bu kabristan Maraş Harbi (1920) şehitlerinin de defnedildiği yerdi. İstiklâl Mücadelesinin tüm heyecanını ve başta “Bayrak Hadisesi” olmak üzere birçok anılarını yaşayan cami, harpte ciddi hasarlar alır. Külliyeden geriye kalan tek yapı olan Ulu Camii geçmişe ait hatıralarıyla müminlere hizmet vermeye devam etmektedir.

 

Hatuniye Camii

 

Dulkadirli Camilerinin önde gelenlerindendir. Cami, türbe, hamam (Marmara /Pazar Hamamı), çeşme gibi eklentileriyle külliye özelliği taşır. Alauddevle Bey tarafından eşi Şems Hatun adına yaptırılan cami, etrafında şekillenen mahalleye de adını vermiştir. Şems Hatunun türbesini bünyesinde barındıran caminin çeşmesi günümüze ulaşamamıştır.

 

İstiklâl Harbi’nde Ulu Camii-Kuyucak Ermenileri-Yahudi Mahallesi üçgeninin kesişme noktalarından birisi olarak stratejik ehemmiyeti büyüktü. Cumhuriyet döneminde çeşitli tadilatlar geçirmiştir.

 

Taş Mescid (Rad/Taş Medrese)

 

Alauddevle Bey tarafından 15. asrın sonlarında medrese ve mescid olarak inşa ettirilmiştir. Alauddevle, mescidin yanı başındaki dere üzerine bir de değirmen inşa ettirerek gelirini mescidin imamına vakfetmiştir. Bilahare de Diyarbakır kuşatmasında ölen oğlu Şahruh için yanına bir de türbe inşa ettirerek yapıya son şeklini vermiştir.

Mescid ve medrese bitişik nizamda inşa edildiği için birbirinden tefrik edilmesi imkânsızdır. Cumhuriyet dönemine kadar işlevini sürdüren yapı 1947-1961 arası müze, 1962-1982 arası müftülük olarak kullanılmıştır. 1990’lı yıllarda medresesi “Eski Eserler (Osmanlıca) Kütüphanesi” olarak da kullanılmıştır. Günümüzde mescid ibadete açık olarak hizmet vermeye devam etmektedir.

 

İklime Hatun Mescidi (Üdürgücü Camii)

 

1547’de Osmanlı Döneminde inşa edilen cami, Alauddevle oğlu Şahruh Bey'in kızı İklime Hatun tarafından inşa ettirildiği için şehirdeki son Dulkadırlı Camiidir. Küçük bir mescid ve türbeden oluşur. Üdürgücü ailesi tarafından çok ciddi tamir ve tadilattan geçirilen eser, 20. asır başlarından itibaren “Üdürgücü Camii” olarak da anılmaya başlanmıştır. Cami, 1 Şubat 1920’de Ermeniler tarafından yakılmış ve kullanılamaz hâle getirilmiştir. Kubbesinin de yıkılmasıyla iyice harabeye dönmüş ve 1937’de belediye tarafından satın alınıp, depo olarak kullanılmışsa da, 1973’de Vakıflar tarafından devralınıp tamir edilerek tekrar cami olarak ibadete açılmıştır.

 

Haznedarlı (Ali Ağa) Camii

 

Alauddevle Bey'in hazinedarı Ali Ağa tarafından inşa ettirilmiştir (1480-1515 arası). İçinde bulunduğu mahalle de asırlarca caminin ismiyle anılmıştır. Günümüzdeki Duraklı Mahallesi’dir. 1937 yılında satılarak şahıslara geçmişse de, 1960’lara kadar cami olarak kullanılmıştır. Sonrasında bakımsızlıktan harabe hâline gelen cami, 1986 sonrası Diyanet’e devredilmiştir. Orijinal hâlinden günümüze kalan en önemli yapısı minaresidir.

 

Boğazkesen (Ekmekçi Ali Ağa) Camii

 

Arşiv kaynaklarına göre Alauddevle Bey'in Ekmekcibaşısı Hacı Ali Ağa tarafından 1480-1515 arası yaptırılmıştır. Uzunoluk-Ulu Camii arasında ve derelerin kesişme noktasında bulunması sebebiyle “Boğazkesen Camii” diye meşhur olmuştur. Zaman içinde geçirdiği onarım ve ilaveleriyle orijinal hâlinin bir kısmı kaybolmuş olsa da ana yapısını muhafaza etmektedir. Cami, Osmanlı döneminde zaman zaman müftülük merkezi olarak da hizmet vermiştir.

 

Bektûtîye (Çınarlı) Camii

 

Arşiv kayıtlarına göre 1500’ler civarında Alauddevle Bey tarafından yaptırılmıştır. Vakfiyeye göre; Alauddevle Bey tarafından medrese ve mescid ikilisi olarak inşa ettirilmişse de medresesi günümüze ulaşamamıştır. Bahçesindeki büyük çınar ağacı dolayısıyla “Çınarlı Camii” diye meşhurdur. Maraş’ta, avlusunda 24 saat kesintisiz kaynak suyu akan dairevi yer havuzlarına sahip camilerdendir. Cami, İstiklâl Harbi'ne ait iki mühim emaneti bünyesinde barındırmaktadır. Bunlardan ilki Sütçü İmam Türbesidir. Bilindiği üzere İstiklâl Mücadelesi'nin ilk kurşunu Sütçü İmam tarafından atılmıştı. Diğeri ise mazlum Şehid Hafız Veliyyiddin Efendi'nin mezarıdır. İdadi Muallimi olan Veliyyiddin Efendi harbin ilk günlerinde evinin duvarını delerek içeri giren Ermeniler tarafından vahşice katledilmişti.

 

Şazi Bey (Şadiye/Müftü Ali Efendi) Camii

 

Caminin banisi Şâdî Bey, Dulkadir Beyliğinin mühim ümeralarından birisidir. Alauddevle Bey zamanında şehirde sûbaşı (emniyet amiri) vazifesi de gören bu zât, 2. Bayezıd’ın 1500-Modon Seferine müttefik Dulkadir kuvvetlerinin başında katılmıştı. Osmanlı Dönemi'nde de şehirdeki pozisyonunu koruduğu anlaşılan Şâdî Bey kendi adıyla anılan camiyi 16. asrın başlarında inşa ettirmiştir. Mezarı cami avlusundadır. Zaman zaman müftülük merkezi olarak da kullanılan cami, 18. asrın başlarında Müftü Ali Efendi tarafından esaslı bir tadilattan geçirildiği için onun adıyla da anılır. 1958’de yıkılarak yeniden inşa edilen caminin orijinal minaresi varlığını sürdürmektedir. Günümüzde her vakit kalabalık cemaate sahip camilerden birisi olan Şazi Bey Camii, bünyesindeki kuran kursuyla da şehrin mühim hafızlık merkezlerinden birisidir.

 

İbrahim Kanadıkırık

 

Evelahir Sayı-7