MARAŞ İSTİKLAL HARBİ’NİN CUMHURİYET’E GİDEN YOLDAKİ ROLÜ VE ÖNEMİ

 

Maraş İstiklal Harbi’nin öncesi, savaş süreci ve sonrası Türkiye Cumhuriyeti’nin şekillenmesinde hayati önemdedir. Batılı tarihçilerin Anadolu İhtilali veya Ankara Hükümeti ihtilali dedikleri; Ulusal Kurtuluş Savaşı ve sonrasında kurulan Cumhuriyet idaresi, İtilaf Devletleri’nin Osmanlı toprakları üzerindeki kanunsuz işgal sürecine karşı koyuştur. 

 

Mondros Ateşkes Antlaşması’nın ardından düşman kuvvetlerinin 13 Kasım 1918’de Osmanlı payitahtını işgal ile başlayan ve yine aynı düşman kuvvetlerinin İstanbul’dan çekildiği 6 Ekim 1923’e kadar devam eden süreç derinlemesine ele alınmalıdır. Osmanlı Devleti’nin başkentinin dahil tüm topraklarının işgal altında inlediği bir dönemde kurtuluş çareleri Anadolu’da aranmıştır. Başta Mustafa Kemal olmak üzere, Osmanlı ordusunun birçok subayı, Anadolu’ya geçerek bir kurtuluş mücadelesi verme düşüncesine sahipti. Ancak kaybetmiş bir devletin sağlayabileceği bir imkan yoktu veya oldukça kısıtlıydı. Orduları terhis edilmiş, donanmasına, telgraf hatlarına, posta işletmelerine, caddelerine el konulmuş, şehirler arası gidiş gelişlerde pasaport/izin belgesi zorunluluğu getirilmiş bir ülkede, kurtuluş harekatını başlatmaya yönelik cesaret göstermek pek mümkün değildi.

 

Subayların içine düştüğü karamsarlık hâli Anadolu’nun şehir, kasaba ve köylerinde de hâkimdi. Dömeke’den Trablusgarp’a, Balkan Savaşları’ndan Cihan Harbi’nde ona yakın cepheye sürekli asker gönderen Anadolu’da çift bozulmuştu. “Giden gelmiyor acep ne iştir!” türkülerinin yakıldığı bir dönemdi; Anadolu’nun eli silah tutan genç, yetişmiş, okumuş evlatları cephelerde şehit düşmüştü. Gazi olarak dönenler düşmanın gücünü görmüş, bazı cephelerde ihanete uğramanın ağır bedellerini ödemişlerdi. Siyasi, askeri ve ekonomik güç olarak yeni bir kurtuluş mücadelesi vermek hayalden ibaret görülüyordu.

 

İstanbul’da padişah ve hükümet üyeleri ile aydınların, din adamlarının çoğu kurtuluş çaresi olarak manda ve himayeyi görüyorlardı. Savaşta müttefikleriyle birlikte kaybetmiş, ağır bir ateşkes antlaşması imzalamış Osmanlı Devleti’nin yeniden tam bağımsız bir yapıya kavuşmasına neredeyse kimse inanmıyordu.

 

Anadolu’da millî bir hareket gerçekleştirmeyi düşünenler: Mustafa Kemal ve silah arkadaşları dahi Anadolu’da neyle karşılaşacaklarını pek kestiremiyorlardı. 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun’a çıkan Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, Anadolu’da kendileri gibi millî düşünceye sahip subay kadrolarının, 15 Mayıs 1919’daki İzmir’in Yunanlılar tarafından işgaliyle başlayan süreçte ilk aşamada yapabilecekleri pek de bir şey yoktu. İşgallerin ve yapılan katliamların protesto edilmesinden başka.

 

Anadolu’da ise durum izzet-i nefis noktasına gelmişti. Mondros Mütarekesi sonrasında Anadolu’nun dört bir yanı işgal edildiğinde İstanbul Hükumetinin sessizliği; Anadolu’ya geçen subaylar, ordunun dağılması sürecinde Anadolu’ya kaçan askerler ve millî şuura sahip halk için kurtuluş çareleri aramayı zorunlu kılmıştı.

 

Mustafa Kemal Paşa, Havza ve Amasya genelgeleri ile Anadolu’da yürütülmesi gereken millî mücadelenin amacı ve yöntemine dair bir istikamet belirlemeye çalışmıştı. Fakat Erzurum’da Kazım Karabekir ve 15. Kolordu avantajına rağmen yapılan kongrede gerekli desteği sağlamakta çok zorlanmıştı. Erzurum Kongresi bölgesel nitelikliydi ve katılımcıların uzak hedefler belirlemek gibi pek de niyetleri yoktu. Ancak tüm bunlara rağmen bölgesel nitelikli toplanan Erzurum Kongresi’nden ulusal nitelikte kararlar çıkarmayı başaran Mustafa Kemal Paşa, İşgal Kuvvetleri ve İstanbul Hükümeti’nin hedefi hâline gelmişti. Sivas’ta planlanan ulusal kongrenin engellenmesi için hemen her yola başvuruldu. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Anadolu’daki millî derneklerin destekleriyle, katılım beklenenden çok azdı, kongre toplanmış, Temsil Heyeti’nin yetki sahası genişletilmişti. Millî derneklerin ve onlara bağlı güçlerin birleştirilmesi hususunda kararlar alınmıştı.

 

Millî Mücadele’nin kongreler süreci, fikri oluşum sahası olarak kabul edilen bu süreçte Temsil Heyeti’ne cesaret veren, onun fikirlerinin fiili yansıması, mümtaz bir örnek olarak, Maraş İstiklal Harbi süreci tam da burada önemli bir rol üstlenmiştir.

 

Henüz TBMM açılmamışken, henüz Ankara’da bir hükümet teşkil etmemişken, İstanbul’da manda ve himaye fikrinin yaygın bir görüş olarak kabul gördüğü bir süreçte Sütçü İmam’ın Fransızlara ve onların maşası durumundaki Ermenilere yönelik ilk kurşunu tarihin seyrini değiştirmiştir.

 

Sütçü İmam’ın Uzunoluk Hamamı önünde Türk milletinin izzetini, şerefini ve namusunu korumaya yönelik attığı ilk kurşun, verilecek İstiklal Mücadelesi’nin Maraş özelinde olduğu gibi Anadolu genelinde de hangi amaçlar uğruna yapılacağının delili olmuştur.

 

Fransız üniformasını hedef alan Sütçü İmam’ın kurşunu aslında emperyalizme karşı bir başkaldırıdır. Yenilmez olarak kabul edilen ordulara karşı bir dik duruşun simgesidir. Sütçü İmam’ın ilk kurşunun ardından bu kez de Maraş Kalesi’ndeki bayrağın indirilmesi hadisesine Türk Maraş’ın “Bayrağımız hürriyetimizin sembolüdür. Hür olmayan bir memlekette Cuma namazı kılmak caiz değildir. Kalesinde hürriyetinin simgesi olmayan bayrağı indirilmiş Maraş’ta da Cuma namazı kılınamaz!” düşüncesiyle verdiği karşılığın hayati önemi göz ardı edilemez. 28 Kasım 1919’da Maraş Kalesi’ne yeniden dikilen Türk bayrağı, Anadolu’daki millîharekatın umut meşalesi olmuştur. Anadolu’nun güney sathında Fransız ve Ermeni kuvvetlerine karşı Maraşlıların başlattığı istiklal mücadelesi, hem Anadolu içlerine istikamet çizmiş olan Fransız işgaline ket vurmuştur hem de Kilikya Bölgesinde, Antep, Urfa ve Kilis hattında millî güçleri cesaretlendirmiştir. Nihayetinde İstanbul Hükümeti’nin görmezden geldiği hatta hata sayıp, özür dilenerek tekrar Fransızların Maraş’ta misafir edilmesini Maraşlılardan istediği bir süreçte Ankara’daki Temsil Heyeti örnek olarak sunacakları bir istiklal mücadelesini Maraş’ta gösteren Maraşlıları tebrik etmiştir.

 

22 Ocak 1920’de başlayıp 12 Şubat 1920’de Türk’ün zaferiyle neticelenen Maraş İstiklal Harbi, Anadolu’daki düşmanın güçlü, Anadolu halkının zor durumda olduğu, millî kuvvetlerin tam donanımlı düşman karşısında başarılı olamayacağı yönündeki tüm menfi düşünceleri dağıtmıştır.

 

Maraş’ın, kendinden kat be kat güçlü düşman işgalinden kendi imkanlarıyla kurtulması, ardından Antep ve Osmaniye’nin yardımına koşması Anadolu’da heyecan yaratmış, bağımsızlık mücadelesine olan inancı arttırmıştır.

 

Temsil Heyeti ve Kuvayımilliye'nin itibar kazanmasını sağlayan Maraş İstiklal Harbi, bölgesel ve ulusal kurtuluş mücadelesinin meşalesi olmuştur. Maraş İstiklal Harbi sonrasında bölgeye gelen Selahattin Adil Paşa’ya hem asker hem de ekonomik destek veren Maraşlılar, Sakarya Savaşı’ndaki muazzam zafere de büyük katkılar sağlamışlardır.

 

Mütareke yıllarının karamsarlığına duçar olmuş Anadolu’da umutları yeşerten, vatan, bayrak ve ezan üzerine verilecek bir istiklal mücadelesinin halkın gönlünde karşılık bulacağını gösteren Maraş İstiklal Harbi, yeni Türk devletinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecindeki temel sütunlardan biri olmuştur.

 

TBMM’nin açılış sürecinde temsilciler gönderen, Kurtuluş Savaşı sürecinin tam ortasında yer alan Maraşlılar, gösterdikleri kahramanlık örneğiyle mazlum milletlere örnek olmuşlardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecindeki tarihi rolüyle adını tarihe altın harflerle yazdırmış olan Maraşlılar, Cumhuriyetin ilan ediliş sürecinde de milli şuurla hareket ettiler.

 

29 Ekim 1923’te ilan edilen Cumhuriyet, Maraş’ta karşılık bulmuş, cumhuriyetin getirdiği yenilikler siyasi, ekonomik ve toplumsal alanlarda ciddi değişimleri beraberinde getirmiştir. Cemiyet hayatının oluştuğu Maraş’ta, üretim artmış, evrensel değerler toplumsal hayatta görülür hâle gelmiştir.

 

Türkiye, bugün bölgesinde ve dünyada saygın bir konumdadır. Mazlum milletlerin hamisi, üreten, gelişen ve değişen Türkiye Cumhuriyeti, cumhuriyetin, demokrasinin erdemleri üzerinde yükselmeye devam etmektedir.

 

Kahramanmaraş, Türkiye’nin cumhuriyet yolculuğunda en az Samsun, Amasya, Erzurum ve Sivas kadar katkı sağlamıştır. Kahramanmaraşlılar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasındaki süreçte, ecdatlarının verdiği mücadeleye daha çok sahip çıkmalıdır. Ya istiklal ya ölüm parolasıyla yola çıkılan ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla neticelenen bu ulvi yolculukta ilk kıvılcımın yakıldığı yerin Maraş olduğu unutulmamalıdır.

 

Cumhuriyetimizin 100. Yılını onurla, gururla, şerefle kutluyoruz. Bu güzel günleri yaşamımıza vesile olan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Sütçü İmam’ı, Arslan Bey’i, Şehit Evliya’yı, tüm şehitlerimizi; ecdadı rahmetle minnetle anıyorum.

 

Mehmet Işık 

 

Evelâhir Sayı - 18