MAZİDEN GÜNÜMÜZE : YEŞİLGÖZ
Geçmiş yıllarda Yeşilgöz, Kahramanmaraş’a 80 km uzaklıkta iken, yakın bir zamanda yeni yapılan yollar ve tünellerle bu mesafe daha da kısaldı (64 km). Kahramanmaraş-Göksun arasında tünellerle kısalan ve “Edebiyat Yolu” olarak adlandırılan güzergâhta yaklaşık 9 veya 12 tünel ile çok sağlıklı bir ulaşım yapılması sağlanmıştır.
Kahramanmaraş iline bağlı Yeşilgöz, adına efsanelerin ve rivayetlerin anlatıldığı, aynı zamanda çocukluğumun da geçtiği şirin bir belde. İlçe diyemeyiz, bir dönem Tekir Belediyesine bağlı olsa da sonradan Onikişubat ilçesi, Tekir Mahallesinde bağlı olarak kayıtlarda yerini aldı. Adını gölün renginden alan Yeşilgöz Mahallesi ve içindeki göl, görülmeye değer yurdumuzun ender güzellikteki yerlerinden biridir. Benim gölle ilgili aklımda kalanlar ise 1980’li yani 15-20’li yaşların başında olduğum yıllardır. O yıllarda gölün hemen yamacındaki ve çevresindeki taşların üzerinden göle bakıldığında, dibine kadar görünür berraklığı insanın içine huzur verirdi. O yıllar “sahantası”nın atıldığında dibinden dalıp çıkartıldığı ve gölün üzerinden ve içindeki her şeyin açık seçik görüldüğü yıllardı.
Şimdilerde efsane gibi anlatılan hikâyeleri bizzat yaşadığımız temiz ve saf yıllar. Hiç unutmam, rahmetli dedem Güccük Halil, beyaz bir katır ile Yeşilgöz’ün hemen yukarısında bulunan Kumçuhur dediğimiz buğday tarlasından çuvallarla buğday getirirken gölün kenarında hayvan tökezleyip Yeşilgöz’e düşüyor. Hayvancağız patırdarken çuvallar dibe gidiyor, yükü hafifleyen hayvan da suyun aşağısından çıkıyor. Bu sonraları bir beyaz atın gözden çıktığı gibi bir efsane olarak anlatılırken biz o zamanalar bizzat yaşamıştık. Ayrıca çok yağmur yağdığında Yeşilgöz’ün yamacındaki dağlardan, Tansır’dan, Faralıyurt’tan, Eşme’den sular Yeşilgöz’ün kaynağına karıştığında Yeşilgöz öyle bir coşardı ki önüne ne katsa alır götürür, etrafında bulunan tarlaları, kavak bahçelerini çamura belerdi. Kubarseli mevsimi dediğimiz suların bu coşkunluğu, bir sonbaharda yağmurların yoğun olduğu, bir de karların eridiği ilkbaharda olurdu. Yeşilgöz’de başlayan bu Kubarseli Fırnız Çayı’na, Ceyhan’a kadar alır başını giderdi. Yani Maraş’ı bulurdu bu sel. Kubarseli’ne o zamanlar birçok kez ben de şahit olmuştum. Böyle zamanlarda gölün çevresinde ve aşağısındaki su kenarlarında köylülerce balık avı başlardı. Suda bulunan balıklar selin oluşturduğu yoğun çamurdan dolayı kenarlara, tarlalara, bahçelere doğru nefes almak için can havliyle yüzer, bizler de bu balıkları ellerimizle tutardık. Normal zamanlarda bile dedem rahmetlinin gölün aşağılarında taşların altından elleriyle balık tuttuğunu da hatırlıyorum. Düşünüyorum da o zamanlar suda ne kadar çok balık varmış. Kocaman kocaman balıkları tutar evde bir güzel pişirir yerdik. Aslında yemekten çok tutmaktı bizi mutlu eden şey.
Yeşilgöz hakkında anlatılan bir diğer rivayet ise gölün kutsal olduğu ve çevresinde içki veya gayri ahâkî davranışlar olması hâlinde kuruması veya kızıl renkte akması idi. Bunu ben büyüklerimden çok duydum ama şahit olduğumu söyleyemem. Biz de kulaktan dolma bu anlatımları dinler, bu tür olumsuz davranışlarda bulunmaz, olumsuz davranışta bulunmak isteyenleri de ikna etmeye çalışırdık.
Bizim çocukluğumuzda ve gençliğimizde Kısık (Döngel) dediğimiz yere kadar Yeşilgöz’ün suyunda yıkanılır ve hatta içilirken, son yıllarda etrafına yapılan evler, tarlaların bu suyla sulanması, evlerin atık su ayağının bu suya verilmesinden dolayı gölün hemen altındaki evlerden başlayarak su içilemez ve kullanılamaz hâle gelmiştir. Bizim zamanımızda içme suyu buradan temin edilirken şimdilerde başka kaynaklardan sağlanıyor. Bahçelerde ve tarlalarda yani sulama suyunda ise Yeşilgöz’ün suyundan elektrikli su motorları vasıtasıyla faydalanılıyor. Tarım ve hayvancılığın kısıtlı arazilerden dolayı pek de verimli yapıldığı söylenemez. Tarlaların ve bahçelerin miras yoluyla bölüşülmesi; tarımsal üretimin yerine ihtiyaca yönelik ekim-dikim veya hobi amaçlı küçük bahçecilik yapılmasına yol açmıştır. Tarlalar son derece verimli olmakla birlikte, halkın çoğunluğu kavak ağacı veya ceviz ağacı yetiştiriciliği gibi fazla emek gerektirmeyen üretime yönelmiş durumdadır. Seksenli doksanlı yıllarda, buğday ekilen, mısır ekilen, salatalık, domates, biber hatta şeker pancarı yetiştirilen tarlaların çoğuna şimdi kavak veya ceviz ağacı dikilmiş ve ekonomiye katkı amaçlı tarım, ikinci plana itilmiştir. Keçi ve inek üzerine hayvancılık o yıllarda hemen her hane halkı tarafından yapılmakta iken şimdi ise sadece birkaç sayılı aile tarafından yapılmaktadır. Bu da talebi çok arttırmakta, özellikle Kurban Bayramı arifesinde keçi kurban kesmek isteyenler çok ciddi fiyatlarla karşılaşabilmektedirler. Tekir ve Yeşilgöz çevresinde koyun pek rağbet görmediğinden ne yetiştirilmesi ne de kesimi hemen hemen hiç yapılmamaktadır.
Geçmiş yıllarda Yeşilgöz Gölü Kahramanmaraş’a 80 km uzaklıkta iken, yakın bir zamanda yeni yapılan yollar ve tünellerle bu mesafe daha da kısaldı (64 km). Ulaştırma Bakanlığınca uzun yıllar yapılan çalışmalar ve Kahramanmaraş Belediyesinin katkılarıyla Kahramanmaraş-Göksun arasında tünellerle kısalan ve “Edebiyat Yolu” olarak adlandırılan güzergâhta yaklaşık 9 veya 12 tünel ile çok sağlıklı bir ulaşım yapılması sağlanmıştır. Tekir’in içindeki yoldan kuzeybatıya devam edilirse yol Göksun, Kayseri istikametine devam eder.
Tekir’in çıkışı ve Tüneller dediğimiz alana gelindiğinde sağdaki tabelayı takip edip, Yeşilgöz tarafına dönerek göl ve mesire alanına ulaşmak mümkündür. Mesire alanına kış mevsiminde gidildiğinde pek bir tat alınmayacağını, sadece gölün gezilebilineceğini veya alabalık yenilebileceğini, daha başka bir şey yapılamayacağını söyleyebilirim. Ortalığın yaza göre sakin olması en büyük avantajınız olacaktır. Dayanıklıysanız kimseye görünmeden göle de girip yüzebilirsiniz. Sibirya’yı aratmayan bir soğukluğunun olduğunu söylemekte bir abartı görmüyorum. Temiz havası, ardıç ağaçlarının getirdiği mis gibi oksijen, kaynaktan içebileceğiniz tertemiz suyu ile görülmeye değer bir yer.
Doğduğumuz yer olduğundan olsa gerek gittiğimizde hep çocukluğumuzda, gençliğimizde yaşadığımız anılar, hatıralar geliyor aklımıza. Babamın işi dolayısiyle 1978 yılında beldeden ayrılmış olsak da uzun yıllar yaz mevsiminde okulların tatil olmasıyla birlikte sürekli olarak gitmeye devam ettim. Hayvancılığın yoğun yapıldığı, dedemin ninemin hayatta olduğu o yıllarda, oğlakların ve keçi sürülerinin ardında, Yeşilgöz’ün yamacında bulunan o dağlarda çok gezdim dolaştım. Taştan taşa atladığımız, kanımızın deli gibi aktığı gençlik yıllarında o dağlar daha bir güzeldi sanki. Doğanın en saf ve temiz hâli, insan elinin en az değdiği ve en az müdahil olduğu alanlardır. İnsanoğlu ne kadar doğaya az müdahil olursa, doğa da saflığını bir o kadar koruyor. Aksi hâlde her yanımızı yüksek binalar, alışveriş merkezleri ve fabrikalar kaplayıveriyor. Şehre akan insan popülasyonu şimdilerde bunu keşfetmiş olsa gerek artık gerisin geriye köylere, ilçelere, kasabalara akın ediyor. Artık şehrin gürültü ve karmaşasından sıkılan, daralan insanoğlu, huzuru göçtüğü yerlerde buluyor. Orada hem bıraktığı masum ve saf geçmişini hem de yemyeşil ve tertemiz doğayı buluyor. Kısaca, huzur da tam olarak bu geri dönüş oluyor.
Cahit Küçük
Evelahir Sayı-5