MESUT SERDAR: “ŞEVKET BULUT MAHALLIDEN EVRENSELE AÇILMIŞTIR”
Yıllardır yeni baskı yapmayan sekiz adet hikâye kitabından bahsediyoruz. Sahaflarda tek tük bulunabilen birkaç kitabını saymazsak, Şevket Bulut’un hikâyelerine ulaşmak neredeyse mümkün değil.
Mesut Bey, Şevket Bulut ismiyle ve hikâyeleriyle ilk ne zaman ve nasıl karşılaştığınızı anlatır mısınız?
Şahsi tanışıklığınız var mıdır? Şahsi tanışıklığım yoktur. Şevket Bulut’la ilk kez 15 yıl kadar önce nereden edindiğimi şimdi tam olarak hatırlamadığım Dolunay Yayınları’ndan çıkan Yıkık Minare kitabıyla tanışmıştım. Hikâyelerini okurken kendimden, doğduğum ve yaşadığım şehir Kahramanmaraş’tan çok şey bulduğumu hissederek okuyordum. O kitaptan aldığım okuma tadını hâlâ unutamıyorum. Böylelikle Şevket Bulut hikâyeleriyle tanışmış oldum.
Neler yazmıştır? Okuma serüveniniz içinde nasıl bir yere sahiptir?
Şevket Bulut Kilis doğumludur. Çocukluğu memleketi Kilis’te minarecilik ve yontuculuk yapan dedesinin yanında geçmiştir. Her ne kadar kardeşiyle birlikte dedesinden bu mesleği öğrense de okumayı tercih eder. Öksüz ve yetim bir çocuk olarak büyümenin zorluklarını yaşayarak hayata tutunmaya çalışmış ve ilkokul yıllarında gazete müvezziliği dediğimiz gazete dağıtıcılığı ve satıcılığı yapmıştır. Okumaya ilgisi de böylelikle başlamıştır. Daha sonra Adana Yapı Enstitüsü’nde okuduğu yıllarda ise zengin bir kütüphanesi olan okulunda Doğu ve Batı klasikleri başta olmak üzere ciddi bir okuma yapma imkânı buluyor. Yazı hayatına da şiir yazarak başlıyor aslında. Yazdığı şiirler o dönemin gazete ve dergilerinde yayımlanıyor. 2016’da Serdar Yakar Bey Şevket Bulut şiirlerinden bir seçkiyi de Ukde Yayınları arasında yayımlamıştı. Ama 70’li yıllardan itibaren Mehmet Kaplan hocanın etkisiyle şiirden hikâyeye yöneliyor. Yıllarca Maraş Bayındırlık Müdürlüğü bünyesinde çalışır ve işi gereği Maraş’ın birçok köyünü gezer, yerli halktan topladığı folklorik unsurları da hikâyelerinde başarıyla kullanır. 8 hikâye kitabı bulunan yazarımızın, kitaplarına almadığı ama dönemin dergilerinde yer bulmuş birçok hikâyesinin yanı sıra, hiçbir yerde yayınlamadığı ve daktilo müsveddeleri halinde kalan hikâyeleri de bulunmaktadır. Az önce de bahsettiğim gibi Yıkık Minare kitabıyla tanıştığım Şevket Bulut’u çok merak etmiş ve hakkında yazılan kitap ve yayınlanan makaleler oldukça az olduğu için var olan yayınlara ulaştım, onlardan Şevket Bulut ve kitapları hakkında bilgi edinmeye çalıştım bir süre. Bu alanda Muhammed Hüküm hocanın eseri istisnai bir yere sahiptir. Yerliliğin Sınırlarında / Şevket Bulut Hikâyelerinde Yerlilik isimli kitabı “yerlilik” kavramı üzerinden Şevket Bulut ve eserleri hakkında doyurucu bilgiler içerir. Yine Mustafa Karabulut hocanın çalışmaları da bu konuda istifade ettiğim kaynaklar arasında zikredilmesi gerekir.
Tabii yıllardır yeni baskı yapmayan sekiz adet hikâye kitabından bahsediyoruz. Sahaflarda tek tük bulunabilen birkaç kitabını saymazsak hikâyelerine ulaşmak neredeyse mümkün değil. Ama ben bunları okumalıyım diyerek yola çıktım. Serdar Yakar hocam sağ olsun arşivini esirgemedi benden. Elimde olmayan diğer yedi kitabını da bu vesile ile bulmuş ve okumuş oldum.
Şevket Bulut’un kitapları yıllardır yayımlanmıyor. Peki Yalnızlık Çemberi nasıl ortaya çıktı?
Şevket Bulut kitaplarına ulaşmanın neredeyse imkânsız olduğunu tecrübe ederek öğrenmiştim. Edebiyat bölümü lisans ve yüksek lisans öğrencileri benim okuduğum kitaplardan yola çıkarak yaptığım bazı sosyal medya paylaşımlarımı görüyorlar ve sık sık bana sorular sorup bu kitapları nasıl edinebileceklerini öğrenmek istiyorlardı. Velhasıl Şevket Bulut’un tüm eserlerinin yeniden toplu basımı veya en azından seçme öykülerinin yer aldığı bir kitabın ortaya çıkarılması benim çok arzu ettiğim bir hâl almıştı. Bu süreçte Milli Eğitim’den Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ne geçişimle birlikte zihnimde yer alan bu çalışma düşüncesi somut bir hâl almaya başladı. Görüştüğüm birkaç kişiden öğrendiklerim, mirasçılarının buna izin vermeyeceği, dolayısıyla bu zamana kadar bu girişimde bulunan birçok yayınevinin teşebbüslerinin akim kaldığı şeklindeydi. Yine de bunu ben de denemeliyim diyerek ailesine ulaştım. İstanbul’da yaşayan oğlu Mehmet Akif Bulut beyle görüşmelerimiz oldu. Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları arasında bu eseri tekrardan basmak istediğimizi, yazarımızın her ne kadar Kilisli olsa da Maraşlı yazarlar arasında gösterilecek kadar Maraşlılar tarafından sahiplenildiğini, sevildiğini ve bizim de kendisine bir vefa borcu mahiyetinde bu eseri tekrardan edebiyat camiasına kazandırmayı, yeni yetişen neslin Şevket Bulut’la ve öyküleriyle tanışmasını arzu ettiğimizi belirterek niyetimizi ifade ettim. Kendileri çekincelerini dile getirdiler. Sonuçta olumlu bir tablo hasıl oldu. Muhammed Hüküm hocam Kilis’te Gökhan Serdar Özaktaş beyle tanışmamızı tavsiye etti. Onunla görüşüp tanıştık, editörlüğünü kendisinin üstlenmesini teklif ettim. Sağ olsun, çok ciddi bir çaba gösterdi, fedakarlıklara katlandı ve yaklaşık bir buçuk yıl süren hazırlık sonunda kitabımız ortaya çıkmış oldu.
Hikâyeleri seçerken nelere dikkat ettiniz?
Artık süreç başlamıştı ve Gökhan Serdar beyle diyalog hâlindeydik. İsminin Yalnızlık Çemberi olmasını Şevket Bulut’un oğlu M. Akif bey önermişti. Kitabı üç bölüm halinde oluşturmaya ve ilk bölümü yayımlanmış sekiz kitabının her birinden yaklaşık iki öykü alarak oluşturmaya karar verdik. İkinci bölümde zamanın edebiyat dergilerinde yer almış ama kitaplaşmamış öykülerinin yer almasını istedik. Üçüncü ve son bölümde ise henüz hiçbir okuyucuya ulaşmamış öykülerini okuyucularla buluşturmanın faydalı olacağını düşündük.
Şevket Bulut’un hikâyelerine can veren samimiyet ve doğallığın kaynağı sizce nedir?
Az önce de dile getirdiğim gibi halk şiiri ve kültürüne aşina olan bir isim Şevket Bulut. Mesela Kilisli yazar, şair Hasan Şahmaranoğlu’nun yakın arkadaşıdır aynı zamanda. Onunla sık sık mektuplaşırlar, görüşürler. Ayrıca Kahramanmaraş, Gaziantep, Adana, Hatay, Malatya gibi geniş bir bölgeyi gezme, halkın yaşayışı, inanışı, folkloru gibi birçok konuda gözlem yapma imkânı bulmuştur. Kendisiyle yapılan bir röportajda sizin bana yönelttiğiniz minvalde bir soru yöneltiliyor kendisine ve bu soruya “Ben mahallilikten milliliğe, millilikten ise evrenselliğe gidileceği görüşündeyim. Bilmediğim, görmediğim bir çevreyi ve insanlarını nasıl anlatırım? İnsan, her yerde insandır. Önemli olan bir bölgeyi odak alarak onun kımıl kımıl yaşantısını verebilmek, dramını yakalayabilmektir.” şeklinde cevap veriyor. Mustafa Karabulut hoca da yaptığı çalışmasında bu konuda Şevket Bulut hakkında şu ifadelere yer veriyor: “Şevket Bulut, Türk edebiyatının Anadolu’yu ve Anadolu insanını gerçekçi bir anlayışla nakleden yazarlarındandır. Anadolu’nun zengin kültürünü hikâyelerinde başarılı bir biçimde yansıtmıştır. Eserlerinde işlediği konular bakımından Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay ve Memduh Şevket Esendal hikâyeciliğinin bir uzantısıdır.” Evet; yerli ve millî olandan hareketle evrenseli yakalamaya çalışan Bulut, yaşadığı yörelerin kültür kaynaklarından beslenmiş, halk kültürünü sanatçı kişiliğinin potasında eriterek bir senteze ulaşmış ve bunları yeniden halkıyla paylaşmıştır. Merhum Oğuz Paköz ağabey de onun hakkında “O, hikâyelerini efsanelere, halkın inançlarına dayandırıyordu. Birçok yapıtında toplumun ortak inanışı yanlış olsa bile kutsanıyordu. Dede Korkut’tan, Karagöz’den, Köroğlu’ndan, Karacaoğlan’dan aldığı esinleri kendi anlayışıyla günümüz olaylarına yüklüyordu. En başarılı olduğu eylemi de belki de buydu.” yorumunda bulunuyordu.
Şevket Bulut Kilisli. Fakat sizin de az önce söylediğiniz gibi ismi birçok kaynakta Maraşlı edebiyatçılar arasında geçer. Bunun sebebi nedir?
Şevket Bulut’un ulaşabildiğim tüm hikâyelerini okudum. Ve hikayelerinin büyük bir kısmı Maraş eksenli. Kimi yerde Maraş’ta yaşamış bir zatı hikâyesine alırken, kimi zaman Maraş’ta bir mekânı işliyor tüm canlılığıyla. Birkaç örnek vermem gerekirse, Maraş’ın meczuplarından Hortum’u birçok kişi bilir. Yine babamdan dinlediğim Yılancı Yusuf’un amcamın çocukluğunda kesilmek üzere olan bacağını yılanla tedavi ederek iyileştirdiği bir gerçektir. Yılancı Yusuf, Şevket Bulut’un aynı zamanda bir hikâyesinin karakteridir. Hortum da öyle.
Şimdi buradan yola çıkarak şu soruyu soracak olsak “Maraşlı öykücüler arasında en çok Maraş’ı eserlerinde işleyen kimdi?” diye. Birçok kıymetli yazarımız var. Hatta biliyorsunuz bizim Kültür Yayınlarımız arasında Öykülerde Maraş diye sadece bu konuyla ilgili müstakil bir çalışma da var. Ama tüm bunların içinde benim açımdan Maraş’ı ve Maraş insanını en çok ve en güzel şekilde işleyen Şevket Bulut’tur derim. Bu tespit sanırım birçok kişi için de geçerli olacak ki, artık Şevket Bulut adeta Maraşlı bir yazar olarak tanınıyor. Tıpkı merhum üstat Sezai Karakoç gibi. Evet, o da fahri hemşehrimiz nihayetinde.
Serdar Bey teşekkür ederim.
Şevket Bulut’un tanınmasına biraz da olsa katkıda bulunabilmişsek, ne mutlu bize.
Söyleşi: Ömer Yalçınova
Evelâhir Sayı - 19