PROF. DR. NEJLA GÜNAY:“OSMANLI PARÇALAMA POLİTİKASI GÜTMEMİŞTİR”

 

Maraş’ta Ermeniler ve Zeytun İsyanları ve XX. Yüzyılda Maraş gibi çok kıymetli çalışmalara imza atan Prof. Dr. Nejla Günay’ın 2021’de Aşiretler, Muhacirler, Mübadiller ve Mültecilerin İskanı kitabı yayımlandı. Kitap dolayısıyla Nejla Günay’a önemini günümüzde de koruyan muhacir ve mültecilerin iskanı konusunda     yaptığı araştırmaları sorduk.

 

Yeni kitabınız Aşiretler, Muhacirler, Mübadiller ve Mültecilerin İskanı 2021’de Yeditepe Yayınları arasından çıktı. Hocam eserle ilgili bilgi vermenizi istesem, bize neler söylersiniz?

Ben Kahramanmaraşlı bir akademisyenim. Çocukluğum Maraş Millî Mücadelesi hakkında anlatılanları dinlemekle geçti. Maraş İstiklâl Harbi’nde kendi kurduğu 200 kişilik çetesiyle Mercimektepe’yi Fransızlara karşı savunan ve onlara bırakmayan kahraman Mustafa Çavuş’un torunuyum ben. Dinlediğim kahramanlık öyküleri tarih alanını seçmemde etkili oldu. Doktora tezi olarak “Maraş Ermenileri” konusunu seçme sebebim de yaklaşık yüz yıl önce Maraş’ta ne olup bittiğini anlamak istememdendi. Ermenilerle ilgili konuları, onların isyanlarını, Müslümanlarla ilişkilerini, şehrin sosyal ve ekonomik hayatındaki rollerini tezimde ortaya koydum. Ama bu sefer de şehrin esas hâkim unsuru olan Müslümanlar hakkında bazı sorular ortaya çıktı. Arşiv belgelerini taradığım sırada XIX. yüzyılın ortalarından itibaren Maraş ve çevresinde konargöçer aşiretlerin iskân edilmesinin devlet politikası hâline geldiğini gördüm ve bu konu üzerinde çalışmaya karar verdim. İskân politikasının ayrıntılarını araştırmaya başladığımda ise Osmanlı topraklarına Kafkasya ve Balkanlardan yapılan göçlerle ilişkili olduğunu anladım. Ardından konuyu “Maraş’a yapılan göçler” şeklinde netleştirdim. Göç konusu birçok meslektaşımın üzerinde emek verdiği bir husustur. Ama bir şehrin göç tarihi ilk defa ele alındı. O da Maraş’a kısmet oldu.

 

Hocam muhacir ve göçmenler hangi özelliklerinden dolayı Maraş ve çevresini tercih ediyorlardı?

 

Osmanlı topraklarına Kırım Savaşı’ndan sonra özellikle Kafkasya’dan yoğun bir göç söz konusu oldu. Bu göçlerin temel sebebi Rus Çarlığının 1813 Gülistan Antlaşması ile İran’dan, 1828 Edirne Antlaşması ile Osmanlı Devleti’nden bazı toprakları ele geçirmesi ve ardından Kafkasya’daki Müslüman varlığına son vermek istemesidir.

 

Kafkasya’da yaşayan ve Osmanlı Devleti’nin genel olarak Çerkez şeklinde adlandırdığı (Adıge, Abaza, Çeçen) halklar ile Nogaylar Rusların Hristiyanlaştırma ve Slavlaştırma politikalarına karşı tepki göstererek Osmanlı topraklarına göç ettiler. Osmanlı Devleti’ne yapılan göçler 1860-1864, 1878, 1912 yıllarında kitlesel ve çok olunca devletin göçmenlerin iskân edileceği yerleri planlaması zorunlu oldu. İklim, ekonomik imkânlar, arazi miktarı gibi birçok husus göçmenlerin nerelere yerleştirileceği konusunu belirleyen hususlardı. Maraş’ta Avşar, Cerit, Rişvan gibi konargöçer aşiretler kışın Adana ve Türkoğlu arası başta olmak üzere geniş bir bölgede yaşarlar, yazın Maraş üzerinden Göksun, Elbistan, Sarız taraflarına çıkarlardı. Sonbaharda tekrar kışlaklarına dönerlerdi. Aşiretlerin dönüşü Maraş esnafını memnun eder, ticari hareketlilik artardı. Ancak göçerler ekinlere çok zarar verirdi. Devlet 1860 yılından itibaren konargöçerleri yerleşik hayata geçirip pamuk ziraatını teşvik etmiştir. Onların yazın göç ettikleri yüksek ve serin bölgelere de Kafkasya’dan gelen göçmenleri iskân etmiştir. Böylece endüstriyel değeri yüksek olan pamuk üretiminin artırılması amaçlanmıştır.

 

Maraş’a yapılan göçlerin Maraş’ın başta mutfak olmak üzere diğer kültürel ve folklorik açıdan zenginleşmesine nasıl, ne gibi katkıları olmuştur?

 

Maraş’a Birinci Dünya Savaşı sırasında Şark mültecileri, Cumhuriyetin ilk yıllarında Balkanlardan mübadiller, 1936 ve 1950-1951’de Bulgaristan’dan mülteci ve göçmenler geldi. Bazı Balkan ülkeleri ve Suriye’den münferit göçler her zaman vardı. Ancak bu göçler hiçbir zaman şehrin toplum yapısını etkileyecek boyutta olmadı. Devlet göçmenler için şehir merkezinin dışında ayrı köyler kurdu, ya da mevcut köylere ekleme veya serpiştirme yöntemiyle göçmenleri yerleştirdi. Bu onların kendi âdetlerini devam ettirmelerine zemin hazırladı. Ayrıca şehrin sosyal yapısında kayda değer bir değişiklik olmadı.

 

Göçmenlerin iskân edilmesinin ardından Maraş’ta ürün çeşitliliği arttı; zeytin, pamuk, ceviz, tütün gibi endüstriyel ürünler daha çok üretildi. Çerkezler, savatlı gümüş işlemeciliği ve at yetiştiriciliği yapmaktaydı. Çerkez aileler için ayrı köyler kurulması onların geleneklerini devam ettirmelerine imkân vermiştir. Ancak Türkçe bilmemeleri yerel halkla iletişim kurup ihtiyaçlarını karşılamalarını güçleştirmiştir.

 

Göçmenler, içe dönük yaşamayı tercih etmişler ve yerli halkla ilişkilerini belli bir noktadan ileriye götürmemişlerdir. Yerli âdet ve kültüre kapalı kalmayıp onları almışlardır. Ama kendi kültürlerini ve âdetlerini devam ettirmeyi çok önemsemişlerdir. Komşuluk ve ticari ilişlerde yerli halkla iyi münasebetler kurmuşlardır. Evliliklerde göçmen çocuklarının birbirleriyle evlendirilmesine çok önem vermektedirler. Göçün üzerinden uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen yerli halkla evliliğe çok nadir rastlanmaktadır.

 

İlginç bir bilgiyle karşılaşıyoruz kitabınızda. Maraş’a Türk unsurların gönderilmesi talebi oluyor. Bundan söz eder misiniz? Neden böyle bir talep olmuş?

 

Maraş’a Türk muhacir gönderilmesinin istenmesi Birinci Dünya Savaşı yıllarında oldu. Çünkü Van, Bitlis, Muş, Erzurum, Erzincan, Trabzon Ermenilerin öncü kuvvet olarak yer aldığı Rus ordusu tarafından işgal edilmişti. Bu dönemde adı geçen yerlerde yaşayan Müslüman ahali canını zor kurtarıp Batı’ya doğru göç etmek zorunda kaldı.

 

Bunlara Şark Mültecileri deniyor. Mültecilerin savaş alanında kalınca ordunun işi zorlaşmaktaydı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Doğu Anadolu’da yaşayan ahalinin Batı’ya doğru kitlesel göçü ise Müslüman ahaliye yönelik saldırılar ve geniş bir alanın Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmasından sonra gerçekleşti. 1915’te başlayan bu hareketlilik 1920 yılına kadar devam etti. Üçüncü Ordu’nun her geri çekilişinde Rus işgaline uğrayan yerlerde sakin halk geriye doğru göç etti. Ordu Azap Hattı’ndayken cepheye yakın yerlerin halkı daha gerilere gitmişti. Ordu Erzurum hattına çekilirken meydana gelen göç, tam kış ortasına denk gelmesi nedeniyle son derece zor ama pek fazla miktarda değildi. Asıl göçler 1916’da Erzurum düştükten sonra gerçekleşti ve böylece çok büyük ve önemli bir göç sorunu ortaya çıktı.

 

Mültecilerin sevk ve iskânı hususunda bazı prensipler belirlendi. Buna göre; mültecilerin geldikleri yerlerdeki durumları, geldikleri yerin iklimi göz önüne alınarak gidecekleri yerler belirlenmeye çalışıldı. Bu aşamada mesafe, sevk, iskân ve iaşe imkânlarıyla etnik dağılım dengesinin göz önüne alındığı ve dört bölge belirlendiği anlaşılmaktadır.

 

1916 yılının sonlarına doğru, Osmanlı Devleti’nin daha sağlam biçimde elinde tuttuğu, güneyde ve batıda kalan vilayetlerle sancaklar Müslüman mültecilerle dolup taştı. Bu mültecilerden birçoğu kaçışlarını çeşitli aşamalarda sürdürmek zorunda kaldılar; evlerini terk edip bir yere göçüyor, Ruslarla Ermeniler ilerleyinceye kadar orada kalıp sonra yine kaçışa koyuluyorlardı. Erzurum vilayetinden olan mülteciler, Maraş, Adana gibi bölgelere kaçmak zorunda kaldılar; bu, 600 kilometreden fazla yolculuğu yaya olarak yapmak anlamına gelmekteydi. Hasta ve düşkünlerin sırtlarda taşındığı bu yolculukta; çoğu zaman ölenlerin defnedilmesi mümkün olamadı, bu hengâmede aileler parçalandı, çocuklar ebeveynlerini kaybedip sahipsiz kaldı, birçok insan hastalık, açlık, yorgunluk ve sefalet yüzünden hayatını kaybetti. Maraş’ta etnik dağılımın değişmemesi için böyle bir talep olduğu değerlendirilebilir.

 

Osmanlı Devleti’nin, mülteci veya muhacirleri küçük gruplar hâlinde ülkenin farklı noktalarına iskanının nedenleri nelerdir? Osmanlı, bu politikasında istediği hedeflere ulaşmış mıdır?

 

Osmanlı Devletinin muhacirleri bir an önce iskân edip üretici duruma getirmekten daha önemli bir hedefi yoktur. Çünkü göçmen kafilelerinin iaşe ve ibatesi devlet hazinesini çok zorluyordu. Devlet boş arazi olan bütün noktalara muhacir göndermiştir. Maraş’a iskân edilen muhacirlerin topluca belli köylerde iskân edildikleri, herhangi bir parçalama politikası güdülmediği açıkça görülür.

 

Cumhuriyet döneminde Maraş’a yapılan muhacir yönlendirmelerinde yukarıda sayılan faktörler etkili olmuş mudur yoksa bunların dışında faktörler de mevcut mudur?

 

Cumhuriyet’in ilk yıllarında en büyük kitlesel göç hareketi Yunanistan ile yapılan mübadele anlaşması sonucunda gerçekleşti. Geldikleri bölgenin iklimi ve meslekleri göz önüne alınarak iskân edildiler. Bunlardan başka; muhacirlerin emval-i metrukeye yerleştirilmesi, muhtaç olanlarına yardım edilmesi ve herhangi bir Türk kasaba ve köyüne yerleştirilen muhacir oranının yüzde 20’yi geçmemesi gibi hususlar kararlaştırıldı. Mübadil göçmenlere emval-i metrukeden ev ve arazi verilmesi gerekiyordu. Ancak özellikle milli mücadele verilen yerlerde savaş sırasında yangınlar çıktığı için kullanılabilir bina sayısı çok azdı. Bu esnada yeni araziler açılıp bazı köylere eklemeler yapıldı. Mübadil göçmenlere kabiliyetlerine göre zeytinlik ve tarla verilerek üretici konuma gelmeleri sağlandı. Maraş’a iskân edilenlerin tamamı çiftçidir. Bir marangozun Maraş’a gönderildiği, meslek erbabı birinin gönderilmesinden Maraş yöneticilerinin çok memnun olduğu ve kendisine en güzel evle beraber dükkân tahsis edildiği ancak marangozun daha sonra İzmir’e gittiği tespit edilmiştir.

 

Dr. Yasin Kozak

 

Evelahir Sayı-10