RECEP’İN ACISI

 

Modern Türk edebiyatının, münhasıran öykü dağarımızın en güzel parçalarından birisi olan değerli kardeşim Recep Şükrü Güngör, altı şubat felaketinde cemale gitmişti. Recep ile tanışıklığımız, Çağrı kardeşimizin çıkardığı Martı edebiyat dergisine değin uzanıyor. Martı vesilesiyle yakinen tanıdığım Recep Şükrü ile muhabbet ve dostluğumuz vefatına değin sürdü. Ölüm haberini aldığımda ciğerim yandı, Kahramanmaraş’ın bu değerli evladını, aziz bir dostu ve değerli bir yazarı kaybetmenin acısını hâlâ yaşıyorum.

 

Bir ocak bin dokuz yüz yetmiş bir yılında Pazarcık’ta doğdu. Cumhuriyet Üniversitesi’nden mezun oldu. Öğretmenlik yaptı. Ne güzel bir öğretmendi. Uzunoluk’ta başlayan edebî serüveni, Martı, Destina, İksir ile devam etti. Çok kıymetli öyküler, romanlar, denemeler yazdı. Sessiz, mütevazı, güzel gönüllü bir insandı. Sonrasında yaşadığı sıkıntılara da tanık oldum doğrusu. Recep, memleketini, milletini seven, samimi, içten, dürüst bir adamdı. Titiz bir yazardı. Kendi memleketinin, yöresinin, çocukluk ve ilkgençlik yıllarının kültürel/ folklorik ikliminin evladıydı. Kaderin cilvelerine karşı da sabırlı ve mütevekkil idi. Tiyatroya özel bir ilgisi vardı, Kuruluş’u yazdı ve sahnelendiğini de gördü. Türk-İslam Edebiyatı alanında Senih-i Mevlevî’nin kayıp defterini bularak hazırlamış, dağarımıza kazandırmıştı. Ardından Bağdatlı Hüseyin Murtaza Efendi’nin Tezkire-i Evliyâ-ı Bağdat adlı eserini hazırlayarak doktorasını da tamamlamıştı. En verimli çağına gelmişti. Bundan sonra akademyada Recep Şükrü’nün pek güzel çalışmalar yapacağını umuyordum. O saf, samimi, nitelikli öykülerine bilimsel alanda da yeni kazanımlar ekleyeceğini düşünüyordum. Onu yakından tanıyan ve seven bütün dostları öyle düşünüyordu. Kader-i İlahî, izin vermedi. Efendim ârifler şöyle demiştir : “Hak, intikamını kul eliyle alır. Bilmeyen ilm-i ledünni, onu kul yaptı sanır. Herşeyin fâili, Hak’tır; kul eliyle işlenir. İzn-i Hak olmadan sanma bir çöp deprenir.” Recep’in bu ani vefatını da ancak böylesi bir sır ile açıklamak mümkün görünüyor. Bizi çevreleyen bir hâle var, onu idrakte zorluk çekiyoruz. Bilmiyoruz, yarın başımıza neler gelecek kestiremiyoruz. Biz faniler plan yapıyoruz ama kader bir köşede kıs kıs gülüyor. Ruhu şad olsun.

 

Recep’in, öykü yazımı, yazma teknikleri vs.ilişkin de çeşitli çalışmaları oldu. Zaten farklı alan ve türlerde yazsa da Recep, bir rafine öykücü idi. Onun öykülerine yeniden bakmak, incelemek, üniversite hocalarımıza da taalluk eden bir vazife diye düşünüyorum. Öykücülüğüne ilişkin yüksek lisans ve doktora tezleri hazırlanabilir ve bunlar kitap olarak yayımlanabilir.

 

Recep’in bazı kitapları, çeşitli dünya dillerinde de yayımlanmıştı. O sıralar, Kahramanmaraş Kitap Fuarı’na gelmiştim. Her gelişimde mutlaka kendisi de gelir, bizi ziyaret ederdi, konuşur, hâlleşirdik. Kitapları çevrildikçe, yabancı dillerde yayınlandıkça ne kadar mutlu olduğunu bugünmüş gibi hatırlıyorum. Recep ile özel, samimi, hasbî bir dostluğumuz vardı. Onun cemalini görünce fuardaki stantta, oturduğum yerden birden kalkar, hoş geldin der, hasretle sarılırdım. Ne kadar samimi, içten bir insandı. Kahramanmaraş, okur yazarlarıyla, insanıyla, Türkiye’mizin, Anadolumuzun gerçekten kalbi gibidir. O kalbin en güzel parçalarından birisi de, Recep Şükrü Güngör’dü.

 

Son görüşmemizde yaşadığı bazı maddî sıkıntılardan da kısaca söz etti. İçimize bir kor, bir hicran bıraktı. Sanki oraya, sadece Recep’in derdini duymak için gitmiş gibiydim. O fuardan Recep’in acısıyla döndüm. Vefatını öğrenince acı katmerleşti. Doğrusu, şimdi de ne söyleyeceğimi bilemiyorum, zorlanıyorum. Ruhu şad olsun. Kahramanmaraş’ın bu güzel, temiz kalpli evladına rahmetler dilerim. Yazdıkları, bize bıraktıklarıyla gönlümüzde ışıl ışıl yaşayacak, bir hayal gibi zihnimizde, kalbimizde dolaşacaktır. Okunacak, anılacaktır.

 

Sadık Yalsızuçanlar

 

Evelâhir Sayı - 18