SARAY BAHÇELERİNİN GÖZDESİ: MARAŞ KAYA SÜMBÜLÜ

 

Sultan III. Murad Han, 2 Kasım 1592 yılında Maraş Beylerbeyi’ne gönderdiği “Saray Bahçelerine Maraş’tan Sümbül Soğanı Getirilmesine Dair Hüküm” başlıklı fermanında Osmanlı saray bahçelerinde yetiştirilmek üzere Maraş’ın yaylalarından ve dağlarından sümbül soğanı toplanıp gönderilmesini istemiştir.

 

Sümbül; dağ ve kırlarda doğal olarak yetişen, şehirlerin park ve bahçelerini süsleyen, rengârenk çiçekleriyle, baharın müjdecisi bir çiçektir. Sümbül, soğanla üretilen, 15-20 cm yükseklikte, çiçekleri kuvvetli kokulu ve türlü renkli çok yıllık bir süs bitkisidir. Latince karşılığı “hyacinthus” olan sümbülün, dilimize Farsça “sunbul”den geçtiği bilinmektedir. Kahramanmaraş’ın endemik türlerinden olan Kaya Sümbülü (Hyacinthus orientalis subsp. chionophilus) tamamıyla ülkemize has bir alt türdür. Orta Anadolu ve Doğu Toroslar’da; Kahramanmaraş, Adana, Kayseri, Malatya, Sivas ve Tunceli illerinde, genel olarak 1500 metrenin üzerindeki dağlarda yetişmektedir. Kaya sümbülü yöresel olarak “kar seven” adıyla da bilinmektedir.

 

Sümbülü tanımayan yoktur desek yeridir. Çiçeklerinin uzaklardan bile hissedilen büyülü kokusu ve tek dal üzerinde karşılıklı kıvrımlar şeklinde dizilmiş çiçeklerindeki renkten renge geçişlerin âhengine kapılmamak mümkün değildir. Sümbül, tarihimizde ve Anadolu kültüründe çok özel bir yere sahiptir. Şiirlere, şarkılara konu olmuş, ebru, tezhip ve çinilerde tasvir edilmiş, bahçelerin olduğu gibi balkonların ve pencere kenarlarının da vazgeçilmez çiçeği olmuştur. Sümbül, Osmanlı dönemi süsleme sanatında en çok kullanılan çiçeklerden biridir. Özellikle natüralist üslûpta ön plana çıkan çiçeklerin başında gelir.

 

Sümbül ile vazolu, vazosuz buketler, rozetler, demetler, tek çiçeklerle çok renkli ve çeşitli motifler oluşturulmuştur. Sultan III. Murad Han, 2 Kasım 1592 yılında Maraş Beylerbeyi’ne gönderdiği “Saray Bahçelerine Maraş’tan Sümbül Soğanı Getirilmesine Dair Hüküm” başlıklı fermanında Osmanlı saray bahçelerinde yetiştirilmek üzere Maraş’ın yaylalarından ve dağlarından sümbül soğanı toplanıp gönderilmesini istemiştir. Sümbülün çok çiçekli bir bitki oluşu, onun karmaşık görünmesine neden olur. Şekilce kıvrımlı, deste deste, canlı ve taze oluşu Klasik Türk şiirinde sevgilinin kıvrım kıvrım zülfüne, şakaklarından sarkan saç lülesine (kâküle) benzetilmesine sebep olmuştur.

 

Ahmet Rasim, kendi yazdığı ve rast makamında bestelediği şiirinde:

 

“Leb-i rengînine bir gül konsun

O gülün üstüne bülbül konsun

Zülfünün gerçi menendi olmaz

Adı amma yine sümbül olsun”

 

(Güzelliğinin yanına bir gül konsun, gülün üzerine bülbül konsun, zülfünün eşi benzeri olmaz ama yine de adı sümbül olsun) demiştir.

 

Büyük Şairlerimizden Bâkî ise divanında sevgiliye yine sümbül ile seslenmiştir: “Kâkül-i müşgîni sevdasıyla yansam dûd-ı dil Gûşe-i destârdan peydâ olur sünbül gibi”

 

(Misk kokulu kâkülünün aşkıyla yansam gönlümün dumanı sarığın kenarından sümbül gibi ortaya çıkar.)

 

Sümbülün edebiyatımızda kullanımına dair sayısız örnekler vardır. O, güzelliği ve kokusuyla hâlen şairleri, sanatkârları etkilemeye devam etmekte, güzel sanatların birçok alanında kendine yer bulabilmektedir.

 

Bugün Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde korunan Sünbülnâme adlı murakka albüm, 18. yüzyılda yazılmış, konusu sümbül olan bir eserdir. Albümün bir yüzünde sümbüllerin suluboya resimleri, diğer yüzünde ise Hıfzî, Salahî ve Çuhadar Hüseyin adlı üç şair tarafından kaleme alınmış sümbül adlarının zikredildiği kıtalar bulunmaktadır. Eser Hattat Hacı İsmail ve Hattat Ali adında iki hat ustası tarafından resmedilmiş, talik yazıyla kaleme alınmıştır. Sünbülnâme, sümbül çiçeğini alıp konuşturan, onunla konuşan; edebiyat, resim ve yazı sanatının en ince ve zarif örneklerini bir araya getiren çok değerli bir yazma eserdir. Sultanların, mutasavvıfların, her tabakadan halkın bahçesinde kendine yer edinen sümbülün topluma mâl olmuş bir tarikata ismini vermesi, Osmanlı insanının hayatında ve gönlünde bu çiçeğin ne derece yer ettiğinin göstergesidir. Halvetiyye tarikatının Sünbüliyye kolunun kurucusu olan Sinan, rivayete göre bir gün vecd hâlindeyken bahçesindeki sümbüllerin zikrettiğini duymuş, ve ondan sonra hiçbir çiçeği koparmamış. O günden sonra Sünbül Sinan olarak tanınmış ve kurduğu tarikat da Sünbüliyye adıyla anılmıştır

 

Osmanlı döneminde lâle gibi çok değerli bir süs bitkisi olan sümbülün Avrupa’ya Anadolu’dan gittiği bilinmektedir. Bugün Hollanda’da birçok çeşit yetiştirilip dünya piyasasına sürülmektedir. Ayrıca sümbül güzel kokulu bir çiçek olduğu için sanayide parfüm ve esans yapımında uçucu yağlarından yararlanılmaktadır. Kaya sümbülleri doğal yayılış ortamlarında tohumlar ile çoğalmaktadırlar. Tohumla elde edilen bitkilerin çiçek açacak soğan büyüklüğüne gelmesi için yaklaşık 2-3 yıla ihtiyaç vardır. Bu uzun sürenin yanında bitkinin doğadan sökümüyle yeni oluşan fidelerin ve henüz olgunlaşmamış soğancıkların da sökümü nedeniyle sümbül varlığı günden güne azalmaktadır. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan “Kaya Sümbülü Koruma Eylem Planında” önerildiği gibi; ilgili kamu kurumları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarından bir platform oluşturulmalı ve eylem planının uygulanması amacıyla işbirliği yapılmalıdır.

 

Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi, Onikişubat ilçesinde bulunan bir mahalleye ve bulvara Sümbüllü Mahallesi ve Sümbüllü Bulvarı adını vermiş, bu çiçeğin daha da tanınması için bulvarda bulunan kavşağa sümbül anıtı dikmiştir.

 

Ferhat Ağca

 

Evelâhir Sayı - 9