SEVGİYİ VE BARIŞI MASALLARLA İNŞA ETMEK

 

Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken, Söylenmemiş bir masal gibi Anadolu’muz.

Faruk Nafiz Çamlıbel

 

Dürüst, çalışkan, iyiliksever, erdemli insanların yaşadığı, adaletin ve sevginin hâkim olduğu, iyilerin kötülere karşı her zaman galip geldiği bir toplum ve herkesin mutlu bir şekilde yaşadığı temiz bir dünya… Hangimiz böyle bir dünyayı tasavvur etmeyiz?

 

Ancak böyle bir dünyanın kurgulanması ve inşası için bütün insanların sözü edilen değerleri alacağı ortak bir eğitimden geçmeleri, bunun için de ortak kaynaklardan beslenmeleri gerekir. İşte bu kaynakların başında masallar gelir. Masallar, ahlaki ve toplumsal değerlerin kazandırılması suretiyle bireyin eğitimine, bireyin eğitilmesi dolayısıyla da toplumun eğitimine hizmet eden bir işleve sahip edebî ürünlerdir.

 

Masallar, milletlerin kültürel temellerini oluşturan, dilden dile aktarılırken kültürün de nesilden nesile aktarılmasında önemli rol oynayan eserlerdir. Çocuklar büyüklerinden dinlediği masallarla bir taraftan evrensel değerler olan erdemli insan olmayı, iyi ve kötü kavramlarını öğrenirken diğer yandan da dilini ve kültürünü öğrenirler. Denilebilir ki masallar, çocuklara verilmesi gereken soyut ders ve öğütlerin somutlaşmış, ete kemiğe bürünmüş hâlleridir.

 

Masallarda iyilik ve kötülüğün, güzellik ve çirkinliğin, zenginlik ve yoksulluğun, bir başka deyişle olumlu ile olumsuzun mücadelesi anlatılır. Çok az istisna dışında, masallar genellikle mutlu sonla, iyilerin, güzelliklerin, akıllıların kazanması ile biter. Böylece masal okuyan veya dinleyen her yaştaki insanın iyi, güzel, doğru kavramlarını içselleştirmesine katkı sağlar.

 

Ünlü masal derlemecisi Fransız yazar Charles Perault (1628-1703) “Her yerde erdem ödüllendirilir, kötülük cezalandırılır. Bu anlatılar dürüst, sabırlı, ağırbaşlı, çalışkan ve itaat etmenin ne kadar yararlı olduğunu, aynı zamanda bu özelliklere sahip olmayan için nasıl kötü sonuçları olduğunu gösterir.” ifadesi ile masallarda verilen mesajların toplum ve birey açısından önemine dikkat çeker.

 

Sözlü kültürde dilden dile aktarılan masalların derleme çalışmaları Batı’da bizden çok daha önceleri başlamıştır. Grimm kardeşler tarafından 1812’de Almanya’da derlenerek “Çocuk ve Ev Masalları” adıyla yayımlanan masallar, dünyadaki masal araştırmalarının başlangıcı olarak kabul edilmektedir.

 

Türk masalları ise 19. yüzyılın sonlarında, Batılı araştırmacıların ilgisini çekmeye başlamıştır.

 

Rus Türkolog F. Wilhelm Radlof’un yaptığı derlemeleri içeren 10 ciltlik “Türk Kavimlerinin Halk Edebiyatından Örnekler” adlı eserle Macar halk bilimcisi Ignácz Kùnos’un yaptığı derlemeleri içeren “Türk Halk Masalları” adlı eserde Anadolu ve Rumeli’den derlenmiş çok sayıda masal bulunmaktadır.

 

Türk masallarını derleme, yayınlama ve inceleme çalışmaları Cumhuriyet Dönemi’nde yoğunlaşmış, Ziya Gökalp, Eflatun Cem Güney, Pertev Naili Boratav, Tahir Alangu, Umay Günay, Saim Sakaoğlu, Naki Tezel gibi araştırmacılar derledikleri masalları, edebî bir biçim vererek yayımlamışlardır.

 

Kahramanmaraş, sözlü kültür bakımından oldukça zengin bir yöre olmakla birlikte bütün ülkede olduğu gibi bu şehirde de kitle iletişim araçları ve teknolojik gelişmeler nedeniyle somut olmayan sözlü kültürel miras yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu yörede anlatılan masalların yeterince derlenerek incelendiği ve kitaplaştırılarak halkın istifadesine sunulduğu söylenemez. Bu konuda küçük çaplı araştırma ve derlemeler yapılmış, sınırlı masallar üzerinde akademik tezler hazırlanmıştır. Buna rağmen Maraş masalları olarak derlenip tescil edilen, literatüre geçmiş ve okuyucuya sunulmuş yazılı eserler bulunmamaktadır.

 

Bu eksikliği yakinen hisseden biri olarak ortaokullar için hazırlamış olduğum “Şehrimiz Kahramanmaraş” ders kitabında yer vermek üzere öğrencilerin seviyelerine uygun bir Maraş masalı aramış ve bulmakta zorlanmıştım. Bulabildiğim masalların da çoğu yetişkinler için söylenmiş eğlence amaçlı hikâyelerdi. Sonunda konu bakımından uygun bir masalı özünü değiştirmeden dil ve anlatım bakımından düzenleyerek kitapta yer vermiştim.

 

Kahramanmaraş merkez ilçede eğitim gören ortaöğretim 9. sınıf öğrencileri arasında yaptığım küçük bir ankette 100 öğrenci arasında aile büyüklerinden masal dinleyen yalnızca 7 öğrencinin bulunması masal anlatma geleneğinin aile içinde kalktığını, bu geleneğin yerini çizgi filmlerin aldığını göstermektedir. Oysa şu bir gerçektir ki çocuğun hayal kurmasını, düşünmesini ve bir senteze varmasını kısıtladığı için çizgi filmlerin masalın yerini alması mümkün değildir. Çünkü okuyucu masalla birlikte yürür, çizgi film izleyicisi ise filmin arkasından koşar.

 

Örnek Bir Çalışma: Kahramanmaraş Masalları Kitabı

 

Gerek yetişen nesillere Maraş masallarını anlatacak bir kitabın bulunmayışı gerekse şehirde masal anlatma geleneğinin ailede unutulması Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi’ni harekete geçirmiş ve bu ihtiyacı gidermek amacıyla bir komisyon marifetiyle derlenen 10 masal 7-15 yaş grubu çocukların seviyesine göre düzenlenerek Kahramanmaraş Masalları adıyla kitaplaştırılarak dağıtımı yapılmıştır.

 

Gerek derlemiş olduğum gerekse bazı kaynaklarda rastladığım Maraş masallarında genellikle büyüklere yönelik konu, mesaj ve dil kullanıldığını söyleyebilirim. Çünkü çoğu masalda erdemli olmaya yönelik bir ders vermek değil de hoşça vakit geçirmek, merak uyandırmak, işleri kurnazca çözmek amacı ön plandadır. Bu masalların çocuklara yönelik hâle getirilmesi için de bazı düzenlemelere gidilmesi gerekmektedir.

 

Türk edebiyatında masalların derlenerek yazıya geçirilişi sürecinde masalın özü bozulmadan bazı düzenlemeler yapılmıştır. Nitekim masalların çocuk okurlarla buluşturulabilmesi için metinler üzerinde hedeflenen yaş grubunun ilgi ve ihtiyaçlarına, yaşama bakış açısına, dil gelişimi özelliklerine, duyuşsal ve bilişsel gelişim özelliklerine uygunluk açısından kimi değişikliklerin yapılması gerekebilir.

 

Kahramanmaraş Masalları adlı kitapta bulunan 10 adet masalın, çocukların ilgi ve seviyelerine göre düzenlendiğini görüyoruz. Bu masallarda yerel ağız yerine yazı dili kullanılmış fakat zaman zaman çocukların yerel dile ait zenginliği unutmamaları için Maraş ağzına ait bazı kelimelere de yer verilmiştir. Mecik (keçi), cücük (kuş yavrusu), kendir (kalın ip) gibi. Masallarda mekân Hindistan, Kaf Dağı, İran, Çin, Yemen gibi masal diyarlarıdır. Ancak masalda yerin bir önemi yoktur. Anlatıcı masalda geçen bir ülke ya da şehir ismini değiştirebilir, bu anlatımın temel yapısını bozmaz. Nitekim Kahramanmaraş Masalları adlı kitapta derlenen masallardaki mekân adları masala ait diyarların yanı sıra Maraş ve çevresi olarak düzenlenmiştir. Bu masallarda Maraş Kalesi, Ceyhan Nehri, Ahır Dağı, Aksu Nehri, Andırın, Elbistan, Afşin, Dulkadiroğlu, Döngel Mağarası, Başkonuş Yaylası, Tekir, Engizek Dağı mekân olarak yer almaktadır.

 

Kahramanmaraş Masalları adlı kitapta masallar düzenlenirken Kahramanmaraş’a ait yer adlarının yanı sıra bu şehre özgü yiyecek ve içecek adlarının geçmesi masala Kahramanmaraş yöresine ait olma özelliği kazandırmaktadır. Masalda misafire “tirşik çorbası, tarhana cipsi, ceviz, sucuk, samsa” gibi Kahramanmaraş’a özgü yiyecekler ikram edilir. Masal kahramanları “kimi zaman Maraş’ta kabarcık üzümü, kimi zaman da Bertiz’de marhabaşı üzümü” yer. “Maraş peynirli yufka dürümünü azık edip yollara düşer. Maraş tavasını tahta kaşıkla hızla yiyip bitirir.”

 

“Oğlum yarın sabah Maraş dondurmasını sırtına bağla devlerin köyüne götür. Devlerin keçi sütüne alerjisi olur.” cümlesinde olduğu gibi masalın akışı içinde okuyucuya dolaylı da olsa Maraş dondurmasının keçi sütünden yapıldığı sezdirilir.

 

“Maraş tepeleri yine mis gibi kekik kokmaya başlamış. Tarhanalar kekikle birlikte kuruyup Maraş’taki tüm çocuklara şifa olmuş.” ifadesiyle Maraş tarhanasının şifalı bir yiyecek olduğu mesajı verilmiştir.

 

Ramazan Avcı

 

Evelâhir Sayı - 20