YAŞAR ALPASLAN’IN HATIRASINA 

 

Ankara Üniversitesi DTCF tarih bölümünden mezun olup bir müddet öğretmenlik yaptıktan sonra memleketimizde açılan Sütçü İmam Üniversitesi'ne geçmiştim (1993). Tarihçi olmamız hasebiyle hem alanımız olan Ortaçağ tarihiyle meşgul olurken hem de Kahramanmaraş tarihine özel bir ilgi duymaya başlamıştım. Bu süreç içinde Yaşar Alparslan adını bölümümüzden yanına gidip gelen arkadaşlardan duyardım. Yaşar Hoca 1997’de emekli olduktan sonra üniversite camiası arasında daha görünür olmuştu. O, ilk başlarda Cemal Nar Hocanın ifadesiyle Yüksek İslam Enstitüsü mezunu olması hasebiyle memleketine İlahiyat Fakültesi açılmasına çok sevinmiş ve oradaki hocalarla yakın irtibat kurmuştu. Ancak İlahiyat Fakültesinde Maraşlı olan hocalarla münasebetlerini sürdürse de buradan beklentilerine karşılık bulamamıştı. 2000 yılının başlarından itibaren Yaşar Hoca, Tarih bölümüne gelip gitmeye başlamış ve ben de bu süreç içinde onu tanımıştım. Bölümde daha önceden tanıdığı Ahmet Eyicil (Prof. Dr.) ve Orhan Doğan (Prof. Dr.) gibi hocalar vardı. Hatta Orhan Hoca onun öğrencisiydi. Yaşar Hocayı ilk tanıdığımda hal ve tavırları ve kıyafetiyle dikkatimi çekmişti. Ayağında Maraş şalvarı, sırtında bir yelek ve başında da tellik (yeşil takke) vardı. Ancak çok farklı konuşuyor, tarihten ve kitaplardan bahsediyor, yorumlar yapıyordu. İlginç bir şahsiyetle karşı karşıya olduğumu öğrenmiştim. O, bizim kitaplarda okuduğumuz eski tip âlimlere benziyordu. Her konuda fikir yürütüyor ve bilgi sahibi olduğu anlaşılıyordu. Kız çocukların okutulması gerektiğini hatta onların kız enstitülerine gönderilmesini; dikiş, nakış gibi meslekler öğretilmesinden bahsediyordu. İmamların astronomiden ve matematikten anlamaları gerektiğini yoksa Kur’an’ı anlayamayacaklarını söylüyordu. Yaşar Hoca’nın bir diğer dikkatimi çeken tarafı Maraş tarihine merakıydı. Bilhassa Dulkadir Beyliği'ne özel ilgi duyuyordu. Kendisinin de mensup olduğu Ceritler Dulkadir Beyliği'nin önemli bir aşiretiydi.

 

İslam âlimlerinden bilhassa muhaddis ve müfessirler tarih ilmiyle de uğraşırlardı. Yaşar Hoca da İslamî ilimler alanında tahsilini yapmış ve tarihle de yakından ilgilenmekteydi. Kütüphanesinde bütün tefsir, hadis, fıkıh, akait ve kelam ilminin eserlerinin yanında siyer, tarih, coğrafya, mantık, felsefe, sosyoloji ve şiir kitapları vardı. Osmanlı tarihine çok meraklı olan hoca da klasik bütün Osmanlı kaynaklarının Osmanlıca ve Latin harfli baskıları vardı. Kütüphanedeki kitap sayısı 20.000 cildi geçmekteydi. Yaşar Hoca’nın kütüphanesinde çalışma alanım olan Ortaçağ Tarihi alanındaki eserlerden çok istifade ettim. Onun kütüphanesinde Maraş’la ilgili hemen hemen tüm kaynaklar vardı. Güvendiği kişilere kütüphanesini sonuna kadar açar hatta ihtiyaç olan kitapları da satın alarak verirdi.

 

Tarih bölümünde Yaşar Hoca ilk başlarda Selim Kaya (Afyon Kocatepe Üniv. Doçent) ve Mehmet Karataş (Bilecik Şeyh Edebali Üniv. Prof.) ile yakın ilişki içindeydi. Her iki hocamız da İlahiyat Fakültesi mezunu olup sonradan tarih alanına intisap etmişlerdi. Bundan dolayı Yaşar Hoca’yla da meslektaş sayıldıklarından daha yakın münasebetleri vardı. Bu iki hocamız Yaşar Hoca’yla neşriyat işlerine başlayıp Dulkadir Araştırmaları I ve Dulkadir Araştırmaları II kitaplarını yayınladılar. Her iki esere de Dulkadir Beyliği üzerine daha önce yaptığım incelemelerden üç bölüm vermişti. Şahsımın yazdığı bu kısımlar Yaşar Hoca’nın dikkatini çekmiş olmalı ki Maraş tarihi üzerine çalışacak olursam bunları neşredebileceğini söylemişti. Bu yüzden Maraş tarihine daha fazla zaman ayırmaya başladım. Maraş tarihi üzerine yoğunlaştıkça Yaşar Hoca ile daha çok bir araya gelmeye başladık. Maraş üzerine yazılmış ilk müstakil eser olan Besim Atalay’ın Maraş Tarihi ve Coğrafyası adlı eseri 1973 yılında merhum M. Yusuf Özbaş tarafından yeni harflere çevrilip yayınlanmıştı. Söz konusu çeviri yapılırken birtakım sebeplerden eserin bazı kısımları çevrilmemişti. Mehmet Karataş ile bu eserin tamamını yeni harflere aktararak ve dipnotlar ekleyip açıklamalar yaparak 2008 yılında Yaşar Hoca’nın bir takdimi ile yayınlandı. Yine VII-XVI. Asırlarda Maraş Emîrleri (İ. Gökhan-S. Kaya), İlkçağdan Dulkadir Beyliğine Kadar Maraş (İ. Gökhan-S. Kaya), Başlangıçtan Kurtuluş Harbine Kadar Maraş (İ. Gökhan) ve Maraş’ın İdari Tarihinde Dulkadir ve Bayezid Aileleri (İ. Gökhan) adlı kitapları Yaşar Hoca’nın yardımıyla arka arkaya yayınladık. Sonuncu eser İstanbul’da Kitabevi Yayınları arasından çıktı. Diğer kitaplar Yaşar Alpaslan ve Serdar Yakar editörlüğünde Ukde Yayınları etiketiyle basıldı. Bizim yayınladığımız eserlerin dışında Yaşar Hoca Tarih, Edebiyat ve Coğrafya bölümleri ile İlahiyat Fakültesi'nden bazı hocaların eserlerinin basılmasını gerçekleştirdi. Sadece bunlar değil başka üniversitelerde görev yapan akademisyenlerin de Maraş’la ilgili eserlerini yayımladı.

 

Yaşar Hoca kitap neşriyatı yaparken yazarın Maraşlı ve eserinde Maraş’la alakası olmasını esas alırdı. Osmanlı’nın son zamanlarında Maraş medreselerinde görev yapan müderrislerin yazdıkları eserlerin nerdeyse hepsi yayınlandı. Bu çalışmaların büyük bir kısmı el yazması halindeydi. Bu eserler arasında 18. yüzyılda yaşamış Maraşlı büyük âlim Saçaklızâde Mehmet Efendi’nin çalışmaları geniş yer tutar. Maraş’ta yetişmiş, Osmanlı Devleti'nin merkezinde görev almış şahsiyetlerin eserleri de yayınlandı. Bir Osmanlı tarihçisi olan Mehmet Şem’i Efendi’nin İlaveli Esmârü’t-Tevârîh Maa Zeyl (M. Karataş) adlı eseri de basılan kitaplardandı. Yaşar Hoca’nın tarih, edebiyat, sanat, anı, seyahat, din, hikâye, fıkra, yemek, kültür, folklor, vs destan gibi Kahramanmaraş’ın her alanı ile ilgili eserleri yayınlandı. Bunların aşağı yukarı 200’ü bulduğunu söyleyebilirim. Bu eserler Yaşar Hoca’nın Divanlı’da bulunan evinin altında depolanıyordu.

 

Sonra bunlar Türkiye’deki tüm üniversite, TBMM ve kütüphanelere ve hatta dışarıda yaşayan bazı Maraşlılara gönderiliyordu. Bunun yanında Yaşar Hoca arabasının arkasına bu kitapları doldurup meraklılarına dağıtıyordu. Bir kuruma veya üniversiteye gelirken beyaz kumaştan yapılmış torbasına kitapları doldurur ve ilgili olanlara ücretsiz dağıtırdı. Onda bulunan okuma ve kitap dağıtma şevki kimsede yoktu. Hoca herkesi bu işin içine çekmeye çalışırdı. O, kitapların basılması için Maraş’ın ileri gelen iş adamları, tüccarları ve esnaflarını seferber etmişti. Herkes bir kitabın basımını üslenerek yayınlanma ücretini üslenirdi. Bazılarına ise kargolama işini vermişti. Onlar da kendilerine verilen adreslere bu eserleri gönderirlerdi. Yaşar Hoca kitapların takdim kısmında yayınlanmasında emeği geçen bu şahsiyetlere ya da ailelere teşekkür ederdi. Yaşar Hoca, Maraş’ın tanınması ve tanıtılması için büyük bir seferberlik başlatmıştı. Maraşlı insanın doğduğu, yaşadığı kenti bilmesi ve ona aidiyet duygusu ile bağlanmasını arzulardı. Başka şehir ve üniversiteler gittiğimizde Yaşar Hoca’nın bu yaptıklarının sitayişle bahsedildiğine şahit olurduk. Maraş’tan yine şu eserler geldi diye söylerlerdi. Onun yaptığı bu özverili çalışmaları diğer şehirlerin insanları ve kurumlarının örnek almaları gerektiği belirtilirdi

 

Yaşar Hoca, Maraş’ın tarihini ve kültürünü çok iyi bildiği gibi şehirde yaşayan aileleri de yakından tanırdı. Maraş’ın ileri gelen sülalelerinin konakları, dükkânları, bağları, bahçeleri ve çiftlikleri hakkında bilgi sahibiydi. Ayrıca bu âilelerin ileri gelenlerini, bürokratlarını ve alimlerini de tanırdı. Ayrıca geçmişte bu aileler arasındaki münasebetler hakkında malumat sahibiydi. Bu ailelerin birbirleri ile akrabalıkları, kız alıp vermeleri ve ortaklıkları hakkında genişçe malumatı vardı.

 

Yaşar Hoca pek çok şahsiyetin de malumu olduğu üzere yazmaktan ziyade okumayı seven biriydi. Gerçi kendisinin şiir ve bazı yazılar yazdığını biliyorum. Kaleme aldığı önemli eserlerinden biri Eshab-ı Kehf Vukuu, Şuyuu’dur. Bunun dışında Maraş’ın Kurtuluş Savaşı’na büyük önem verirdi. Bu konuda kendi aile mensupları da dahil öne çıkan şahsiyetlerle ilgili bilgileri toplayıp yayınlamıştır. O yazılan eserleri didik didik eder, eklemeler yapar ve sonra da bastırırdı. Burada Serdar Yakar’ı da anmadan geçemeyeceğim. Kurduğu Ukde Kitaplığı'ndan birçok kitap neşretti.

 

Sonra Yaşar Hoca’yla birlikte çalışmaya başladı. Serdar Bey yazmayı ve araştırmayı Yaşar Hoca ise okumayı ve tetkiki severdi. Bundan dolayı ikisi de birlikte birçok neşriyat yaptılar. Maraş tarihine ve kültürüne yaptıkları hizmet unutulmaz. Bu yaptıklarına karşılık bir şey aldılar mı derseniz hayır diyeceğim. Onlar bu işi bir karşılık için değil Maraş sevdalısı olmalarından dolayı yapıyorlardı.

 

Yaşar Hoca’nın organize ettiği birçok geziye bir ekiple birlikte katılırdık. Bu gezi Maraş’ın tarihi ve coğrafi mekanlarının gezilmesi için düzenlenirdi. Bu vesileyle Maraş’ın bütün kaza ve nerdeyse bütün kasaba ve köyleri görülmüştür. Hatta bazı gezilerde Maraş dışına çıkılarak Gölbaşı, Sarız, Pınarbaşı, Kırıkhan, Antakya, İskenderun ve Osmaniye gibi yerler de dolaşılmıştır. Yaptığımız gezilerin amacı Maraş’a gelen tarihi kervan yolarını, askeri ve diğer ulaşım ağını keşfetmek ve tarihi eserleri görmekti. Bu gezilerin daimî katılımcıları şahsım ve Mehmet Özkarcı (KSÜ’de Prof.) olup Serdar Yakar (12 Şubat Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü) ve Emin Toroğlu (KSÜ’de Prof.) da sıklıkla bulunurlardı. Gezilere birer defa olmak üzere Cemal Nar (emekli öğretmen), Hacı Ali Özturan (merhum, kimya mühendisi, şair, yazar), Lütfi Alıcı (KSÜ’de Dr. Öğr. Üyesi) ve Hasan Arslan (KSÜ’de Dr. Öğr. Üyesi) katılmıştır. Bir gezimize ise Göksun Belediyesi eski başkanı Ramazan Hurç dahil olmuştu. Yaşar Hoca’nın devlet dairelerinde, sanayici ve esnaf arasında pek çok akrabası, arkadaşı, tanıdığı ve öğrencileri vardı. Bunlar bizim gezilerimize sponsor olurdu. Yaşar Hoca, üniversite hocalarını gezdireceğim diyerek Bayındırlık İl Müdürlüğü, Orman Bölge Müdürlüğü ve Köy Hizmetleri gibi kurumlar ile sanayici ve esnaflara şoförü ile bir araba tahsis ettirirdi. Kısa mesafe gezilerine kendi arabalarımızla giderdik.

 

2011 yılları arasında gerçekleşmiştir. Bu gezilerde de güzergâhlar şöyleydi:

1. Kazma- Baydemirli-Kısık-Bertiz köyleri ve Yedikıuyular

2. Maraş-Zeytun-Ilıca-Alişar-Ekinözü-Elbistan

3. Maraş-Başkonuş-Çuhadarlı-Gökahmetli-Gökçedere-Andırın-Akifiye-Çiğşar-Mazgaç-Göksun

4. Maraş-Tekir-Göksun-Afşin-Huni-Tanır-Hurman-Sarız-Pınarbaşı, MelikgaziZamantı Kalesi-Pazarören-Süleyman Bey Türbesi

5. Maraş-Pazarcık-Gölbaşı-Nurhak-Akçaderbent-Zillihan-Elbistan-Göksun-Tufanbeyli-Şar (Komana)

6. Maraş-Büyüknacar-Sakarkaya-GöynükBozlar (Hades)- Çağlayancerit-Küçükcerit-Helete

7. Maraş-Dereli-Ayakçıoluk-Göllü- Gündeğmez-Ahırdağ

8. Maraş-İslâhiye-Hassa- Kırıkhan-Bagras-Antakya-Belen- İskenderun

9. Maraş-Göksun-Afşin-Ashabü’l-Kehf-Tanır-Çoğulhan-Berçenek-Karahöyük-Elbistan

10. Maraş-Döngele-Anabat-Büyüksır-Fatmalı-Dereboğazı

11. Maraş-Tekir- Çukuhisar-Suçatı

12. Elmalar-Erkenez-Himlihöyük

 

Yaşar Hoca yemeyi ve yedirmeyi çok severdi. Gezilere çıkmadan önce yoğun bir hazırlık safhasına girerdi. Sabahleyin erkenden evinin bulunduğu Divanlı’dan Kuyucak’a gelir. Burada bakkallardan tereyağı, bal, domates, salatalık ve birkaç çeşit peynir alırdı. Daha sonra MADO’nun Trabzon Caddesi'ndeki şubesi Somuncu’ya uğrayıp buradan çeşit çeşit ekmek alırdı. Ayrıca bal ve tereyağına katılan Antep fıstık tozu da unutulmazdı. Yolculuk başlayıp mesafe alındıktan sonra genellikle çayı olan bir tesiste sabah kahvaltısı için mola verilirdi. Yaşar Hoca çalışmaktan çekinmez, kahvaltı masasını hazırlamaya başlardı. Bizler “Hocam dur, biz yapalım,” desek de o durmazdı. Yaşar Hoca ile yapılan bu kahvaltı çok meşhurdur. Kahvaltı sırasında ilmî sohbetler yapılır, gezi güzergâhı konuşulur ve muhabbet edilirdi. Yaşar Hoca çok nazik bir insan olup bizlere “İlyas Bey hocam”, “Mehmet Bey hocam” diye hitap ederdi. Yoğun bir gezi sonrası öğlen yemekleri Tekir, Göksun, Afşin ve Kıskaçlı gibi bir yerde kebap veya pirzola olurdu. Yaşar Hoca bütün bu masrafları kendisi öderdi. Bize asla hesap ödetmezdi. Bir gezi sırasında Yaşar Hoca doktora gittiğini, kendisine bal ve beyaz ekmeğin yasaklandığını söylemişti. Buna çok üzülmüştük. Artık gezilerde hoca kendisine kepekli ekmekler almaya başlamıştı. Ancak hoca bizlere beyaz ekmek, bal, tereyağı ve Antep fıstık tozu almaya devam etti. Yaşar Hoca memleketini çok seven bir kişiydi. O din âlimi olmanın ötesinde mütefekkir, şair, yazar, seyyah ve tespih koleksiyoncusuydu. Gezi sırasında muhakkak elinde çok sevdiği kehribar türü bir tespihi olurdu.

 

Yaşar Hoca kitaplara çok düşkün olup sürekli okurdu. Bir konuşmasında en az kitap okuduğu gün olarak evlendiği günü söylemiş ve o gün de 30 sayfa okuduğunu ifade etmişti. Onun bir kitabın peşine düşerek Gaziantep ve Şanlıurfa’ya kadar gittiğini bilirim. Yine bu şehirlerden de ondan kitap almaya gelenler olurdu. O, bilgisayar ve internetin pek alışık olmasa da faydalarına inanırdı. Bilhassa Serdar Bey vasıtasıyla internet üzerinden çok kitap aldığı gibi bizlerin de istediğimiz kitapları satın aldırırdı. Yaşar Hoca yayınevleri ve kitapçılarla irtibat kurarak Suriye, Lübnan ve Mısır’dan kitap getirttirirdi. Halep, Şam ve Anadolu tarihi ile ilgili de çok önemli bilgiler veren bilhassa Maraş tarihine geniş yer ayıran İbnü’l-Adim’in 10 ciltlik Bugyetü’t-Taleb fî Tarihi Halep adlı eserini şahsım için Suriye’den getirtmişti.

 

Yaşar Hoca’nın Divanlı Mahallesi'nde bulunan evine sık sık giderdik. Bu ev iki katlı olup zeminde onun eski model bir arabası ve basılmış kitaplar için kullandığı deposu vardı. Birinci katta hocanın ailesiyle oturduğu evi ve ikinci katta ise kütüphanesi vardı. Kütüphane genişçe bir salon ve buraya açılan iki odadan ibaretti. Ortada üzerinde bilgisayar olan bir masa ve etrafında sandalyeler vardı. Kütüphane çok düzenli olmamakla birlikte nerede hangi kitabı varsa yerini bilir ve çeker çıkarırdı hoca. Kütüphanesinde çok sayıda coğrafya kitabı ve Osmanlı Türkçesi harita da vardı. Bazen hocadan ödünç kitap alırdık, eğer iade etmeyi unutmuşsak, bir süre sonra kendisi hatırlatırdı. Kitaplar onun her şeyi idi. Yaşar Hoca kütüphanesinde misafirlerine Maraş’ın meşhur yemek ve yiyeceklerini ikram ederdi. En sevdiğimiz yiyeceklerden biri kırma olup Maraş’ın meşhur bir tatlısıydı. Bastık, pestil ve ceviz gibi yiyecekler de her zaman olurdu. Zaman zaman alt katta bulunan evine iner, oradan da bir şeyler getirirdi. Bazen merhume hanımına yukarıdan "Hatın (Hatun)" diye seslenir ve ondan bir şeyler isterdi. Yaşar Hoca’nın üç kızı olup bir de genç yaşta vefat etmiş oğlu vardı. Oğlundan sık sık bahseder ve hüzünlenirdi. Hatta oğluyla birlikte pek çok hatırasının olduğu bir bağını onun vefatından sonra bıraktığını söylerdi. Sıklıkla babasından da bahsederdi ve ona hayrandı. Yaşar Hoca’nın Göllü’de kardeşleri ile birlikte bir bağı olup içinde mütevazi bir evi vardı. Bağında tiyek, ceviz, kiraz, zeytin ve ekşi gibi ağaçları vardı. Burada pekmez kaynatıp, bastık ve pestil yapardı. O, Hasan adlı ağabeyinden çok bahseder ve onu bir baba gibi büyük sayardı. Ayrıca zaman zaman kardeşi Mehmet’in de adı sohbetlerde geçerdi.

 

Yaşar Hoca hafız olup bundan çok az bahsederdi. Bir defasında Göllü tarafına gittiğimizde orada bir bağ evini bize gösterip burada Bahçeci Hoca’dan hafızlık öğrendiklerini söylemişti. İbadetine çok düşkün olup gezilerimizde namaz vakitleri geldiğinde muhakkak kılınmasına özen gösterirdi. Hafızlıktan bahsederken nenesini sıklıkla anardı. Hoca, hafız olduktan sonra her Ramazan ayında nenesine hatim indirdiğini söylerdi. Hatta gençlik yıllarında nenesinin kendisine 25 kuruş para uzatarak hatim indirmesini istediğini söylerdi. Yıllar geçip paranın değerinin düşmesine rağmen kadıncağız hâlâ 25 kuruş uzatarak “Al oğlum bana hatim indir,” dermiş. Hoca da hiçbir şey demeden 25 kuruşu alarak hatimi indirdiğini söylerdi. Hâlâ her Ramazan'da merhume ninesine hatim indirmeye devam ederdi. Yaşar Hoca, Ramazan ayında ortalıklarda pek gözükmez, ya bağda ya da camide ibadet ve Kur’an okumakla vaktini geçirirdi. Yaşar Hoca’yla yaptığımız gezilerde Maraş bölgesinden geçen tarihi yolları, mekânları ve yerleşim alanlarını tespit etmeye çalışmıştık. Yaşar Hoca’ya göre Maraş coğrafyasından geçen yollar ordu yolu ve ticaret yolu şeklinde ikiye ayrılırdı. Daha sonra Emin Toroğlu tarafından kitaplaştırılan Kahramanmaraş’ın Tarihi Coğrafyasında Yollar adlı çalışmanın oluşmasında bu gezilerimizin ve Yaşar Hoca’nın katkıları büyüktür. Zaman zaman Yaşar Hoca’yla bu yollar konusunda fikirlerimiz uyuşmasa da merhum Adana-Haruniye (Düzüçi)-Maraş-Hades (Göynük-Bozlar)-Malatya tarafına doğru bir ordu yolunun geçtiğini söylerdi. Yine Göksun-Maraş arasında da tarihi bir yol vardı. Ticaret yolu ise Kayseri-Efsus-Elbistan-Pazarcık- Antep-Halep kervan yoluydu. Maraş bölgesi engebeli olduğu için birçok geçit ve yollar vardı. Yaşar Hoca gezilere çıkarken arabanın bagajını çay, şeker, bisküvi ve makarna paketleri ile doldururdu. Yayınladığı kitaplardan da yanına alırdı. Gezilerimiz sırasında gittiğimiz yerlerde insanlar ısrarla bizleri evlerine veya bahçelerine davet edip bir şeyler ikram etmek isterlerdi. Hatta yemek yediğimiz dahi olurdu. Yaşar Hoca bu ikramların altında kalmaz hemen arabanın arkasından bir paket yiyecek çıkarıp verirdi. Bir gezi sırasında Bertiz’in Baydemirli Köyü'ne gitmiştik. Köylünün biri ısrarla yemeğe davet etmişti. Yaşar Hoca da “Haydi gadasını aldığın tereyağlı bir bulgur pilavı yap da yiyelim,” demişti. Arkasından da ev sahibine arabasındaki paketlerden vermişti. Yaşar Hoca arabada bulunan kitapları eğitimli ya da meraklı olanlara dağıtırdı. Andırın tarafına yaptığımız bir gezi sırasında Çuhadırlı Köyü'ne gidip Alaüddevle Bey’in mezar yerini aramıştık. 2009 yılının temmuz ayında yaptığımız bu gezide sarp bir yerde olan bu mezar yerine ulaşabilmek için 3-4 km yürümüştük. Yaşar Hoca’nın Dulkadir Beyliği'ne karşı özel bir sevgisi vardı. Çuhadarlı Köyü Gökçegedik denilen yerde Alâüddevle’nin 20 kadar adamı ile şehit edildiği yeri bulmuştuk. Köylülerin Padişah Mezarlığı denilen yerde hakikaten üzeri yazılı olmayan pek çok dikili mezar taşları vardı. Burada şehit edilen Alaüddevle Bey’in başı kesilip Mısır’a gönderilmiş ve gövdesi de buraya defnedilmişti. Maraş ve Elbistan’da bulunan mezarları ise birer makamdı. Yaşar Hoca ile buraya bir türbe yaptırmak için girişimde bulunduysak da bunda başarılı olamadık.

 

Osmanlılar ile Dulkadirliler arasında son savaşın yapıldığı Turnadağı’nı görmek için Andırın üzerinden geçilip Akifiye ve Çiğşar’ı aşıp Osmaniye’ye bağlı Sunbas kazası sınırlarına ulaşıp savaşın cereyan ettiği alanı görmüştük. Burada Mazgaç yaylası ve kalesi vardı. Orada orman işçiliği ile uğraşan Tahtacı Türkmenleri ve yaylacılarla karşılaşıp davetleri üzerine onlara misafir olduk. Buradan Göksun tarafına geçecektik. Ancak Bayındırlık Müdürlüğü'nden tahsis edilen araba arıza yapınca burada uzun bir süre mahsur kalmıştık. Etrafımız dağlarla çevrili olduğundan kimseye de telefonla ulaşamıyorduk. Yaylacılar bir tepenin başında bir çam ağacında telefon çektiğini söyleyip bizi traktöre bindirip oraya çıkardılar. Ağaca çıkıp Göksun Belediye Başkanı Ramazan Hurç Bey’e ulaşıp Mazgaç Yaylası'nda mahsur kaldığımızı söyleyip araç istedik. Başkan'ın gönderdiği arabaya binerek Göksun’a ulaşıp buradan otobüsle Maraş’a dönmüştük.

 

Yine bir gezimiz sırasında Orman Bölge Müdürlüğü'nden Müdürlüğünden tahsis edilen bir araç ve şoförle Ceyhan Nehri kenarında Anabat (Kısıklı) Köyü'nde bulunan Ortaçağ’dan kalma bir manastırı ziyaret edip Sır Barajı üzerinden Maraş’a dönmeyi planlamıştık. Döngele ve Saygılı köylerini geçerek Anabat’a doğru inerken orman yolunda bir köylünün traktörü üzerine kestiği çam ağaçlarını yüklediğini görmüştük. Orman Bölge Müdürlüğü'nde çalışan şoför köylüye müdahale ederek ağaç kesmenin çok büyük cezası olduğunu hatta traktörüne el koyulabileceğini söyleyince köylünün yalvarışları üzerine Yaşar Hoca’nın bu kişinin affedilmesini sağladığına şahit olmuştuk. Yaptığımız gezilerde bazen tehlikelerle de karşılaşırdık. Bertiz köylerini dolaşıp Baydemirli Köyü'nden aşağıya doğru inip bir zamanlar orduların ve imparatorların geçtiği Kısık boğazını görmek istemiştik. 1920’li yıllarda buradan Elbistan’a kadar uzanan bir cip yolu da yapılmıştı. Burada bir zamanlar Hamidiye Köprüsü ve iki han bulunmaktaydı. Ceyhan Nehri'nin en dar aktığı dağlar arasında bulunan Kısık geçidinden ilerleyerek nehrin yukarısına doğru bin bir zorlukla yürümüştük. Bir gezimiz sırasında Maraş-Afşin-Tanır- Hurman kalesini aşarak Sarız’ın kuzeyinden geçerek Pınarbaşı’na ulaşıp buradan Melikgazi Köyü'nde bulunan Anadolu’daki ilk Türk kümbeti Danişmentli Beyliği emiri Melikgazi Türbesi'ni ziyaret etmiştik. Yine burada bulunan Dulkadir Beyi Halil Bey ve aile mensuplarının mezarlarını görmüştük. Köyün üst tarafında 2131 rakımlı Zamantı Kalesi'ne çıkmıştık. Bu kale düşman saldırılarına karşı Dulkadir beylerinin sığınma yeriydi. Buradan Kayseri’nin Pazarören kasabasına ulaşıp Dulkadiroğlu Süleyman Bey’in türbesini görüp buradaki yeraltı şehrini gezip, 1200’lü yıllarda Selçukluların düzenlediği dünyanın ilk milletlerarası fuar alanı Yabanlu Pazarını görmüştük. Yaşar Hoca ile yaptığımız bir gezimizi de Gölbaşı-Nurhak üzerinden Elbistan’a yapmıştık. Elbistan’da bir evde ikamet etmiştik. O gece Elbistan’ın başta Müftü Bey olmak üzere ulema, şair ve yazarların katılımıyla düzenlenen bir programa dahil olmuştuk. Yaşar Hoca burada hitabeti ve verdiği bilgilerle herkesin dikkatini çekmişti. Sabahleyin kalkılıp Göksun’a varılmış ve burada Belediye Başkanı Ramazan Hurç Bey de geziye dahil olmuştu. Önce Tufanbeyli ilçesine varılıp daha sonra M.Ö. 300’lü yıllarda önemli bir kent olan Şar (Komana) gezilmişti. Burada Roma döneminden kalan amfi tiyatro ve tapınaklar görülmüştü.Yine bir yaptığımız gezide ise günümüzde depremin en fazla hasara sebep olduğu Büyüknacar Köyü üzerinden Sakarkaya- Eski Göynük (hades-Bozlar) görünüp Çağlayancerit gezilip Aksu Nehri'nin kaynağı gezilip Helete (Düzbağ) ziyaret edilmişti. Bu gezide Çağlayancerit eski Belediye Başkanı Hasan Kekil Bey de eşlik etmişti.

 

2012 yılında Kahramanmaraş’tan ayrıldığımda Yaşar Hoca’nın çok canı sıkılmıştı. Benden önce Selim Kaya ve Mehmet Karataş hocalar ayrılmıştı. “Beni bu işlere sizler (kitap neşriyat) bulaştırdınız. Siz de Kahramanmaraş’ı terk ettiniz,” diyerek sitem ederdi. Kahramanmaraş Belediyesi’nin desteğiyle bilhassa da dönemin başkan yardımcısı Cevdet Kabakcı’nın büyük gayretleriyle Dulkadir Beyliği, Selçuklular Zamanında Maraş, Osmanlı Döneminde Maraş, Cumhuriyet Döneminde Maraş ve Eskiçağ’da Maraş gibi sempozyumlar sırasında Yaşar Hoca’nın bu bilimsel toplantılara destek vermek için canla başla çalıştığını görmüştük. Onun bu faaliyetlerle memleketinin tarihinin ve kültürünün ortaya çıkarılmasından dolayı büyük bir sevinç ve heyecan içinde olduğunu görürdük. O, bu sempozyumlara katılan birçok yabancı ülkeden ve illerden gelen hocaları evine davet eder ve onları kütüphanesinde ağırlardı. Bu hocaların hepsinin hocanın kütüphanesine hayran kaldığını görürdük.

 

Yaşar Hoca ile 20 yılı aşan tanışıklığımız, muhabbetimiz, gezilerimiz ve kitap yayınlama süreçlerimizde birçok hatıralarımız bulunmaktadır. Burada kısaca değindiğimiz bu hatıralara son verirken 6 Şubat 2023 depreminde kaybettiğimiz değerlerimizden biri olan merhum Yaşar Hoca’mız ve merhume eşine yüce Allah’tan rahmet dilerim. Onun 50 yılı aşan çabalarıyla oluşturduğu ihtisas kütüphanesinin yeniden ayağa kaldırılması ve araştırmacıların istifadesine sunulmasını yetkililerden bekliyoruz. Bu vesile ile söz konusu depremde vefat eden şair, yazar, düşünür ve insanlarımıza rahmetler dilerim.

 

Prof. Dr. İlyas Gökhan

 

Evelâhir Sayı - 16