ZEYTİN GÖZLÜ MARAŞ
Hititlerden Asurlulara, Makedonlardan Romalılara, Bizanslılardan İslam Medeniyetine ve Anadolu Selçuklularından Dulkadiroğlu Beyliğine, Osmanlılardan bugüne dek gelip geçen onca medeniyetin kalbi Maraş; dünü, bugünü ve yarını mezceden bir aşkın zeytin gözlü şehridir.
İnsana giden yol tabiattan, tabiata giden yol insandan geçermiş. Belki de bu yüzden bir şehrin topraklarına bakınca insanıyla tabiatı arasındaki bağları görebilmek mümkün oluyor. Bu niyetle Kahraman şehir Maraş toprağına her baktığımda yüzlerce çeşit ağaç olmasına rağmen gözlerimin gördüğü ilk şey her nedense zeytin ağaçları oluveriyor.
Dünya üzerinde yetişen ağaçların ilki olarak bilinen zeytin ağaçları bahsinde Maraş’ın, tam bir zeytin ağacı denizi olduğunu söylemeliyim. Bu yönüyle Maraş, içinde şimdilik yalnızca rüzgârların bildiği bir sır saklıyor dersem ne dersiniz?
Bütün bir tabiatta gök mavisi, deniz mavisi nasıl varsa bir de en özelinden “zeytin yeşili” olduğunu Maraş’ın zeytin gözleri söyler muhatabına. Zira aydınlık gökyüzü altında nasıl ferahlarsa insan, zeytin ağaçlarının yeşiline bakınca da öyle ferahlayıverir. Maraş’ta yaz güneşinin ışıklarını kış ortasına taşıyan da zeytin ağaçlarının daima yeşil bakan ışıklı gözleridir.
Bu yazıyı yazarken ki muradım; Kahraman şehir Maraş’la bir şekilde hâlleştiğinizde şehrin zeytin gözlerine bakarken, bağından bahçesine, evlerin avlusundan dar sokakların kıyılarına dek sessizce bekleşen zeytin ağaçlarıyla hasbihal etmenizdir. Çünkü vakur duruşuyla ser verip sır vermeyen Maraş; şiirleri, hikâyeleri ve zeytin ağaçlarıyla yüreğinde sırlar saklayan kutlu ve kadim bir sevdanın şehridir.
Bu sebeple medeniyetler boyu Maraş’ın nice sırlarını bizlere taşıyan zeytin ağaçlarının, yaz kış yemyeşil yapraklarını hayranlıkla seyretmeden yürüdüğüm ve her bir zeytin ağacının hatırını sormadan geçip gittiğim neredeyse olmamıştır. Çünkü nerede zeytin ağaçları görsem, bilirim ki muhataplarına bulunduğu yerin kadim ve kutlu sırlarından fısıldarlar ve onları böylece mükafatlandırırlar. Hemen her fırsatta; "Dünya nimetinde gözüm yok. Şöyle bir zeytin ağacına sırtımı verip bir kuru toprağa bağdaş kurup otursam kâfi!" demişliğim yine bu sebeptendir.
Vahyin müjdesinde yer aldığı gibi, birbirine benzeyen ve benzemeyen o zeytinler, insanı bedi zevklerin ve ebedi sevdanın müptelası ediyorlar kendiliğinden. Ve her nedense Maraş topraklarındaki zeytin ağaçları daha bir saf ve duru bakıyorlarken bunu daha çabuk başarıyorlar.
Bu yönüyle bütün bir şehir, zeytin gözlü bakışlarıyla kadim bir aşkı fısıldıyor gibidir. İşte bu yüzden, Hititlerden Asurlulara, Makedonlardan Romalılara, Bizanslılardan İslam Medeniyetine ve Anadolu Selçuklularından Dulkadiroğlu Beyliğine, Osmanlılardan bugüne dek gelip geçen onca medeniyetin kalbi Maraş; dünü, bugünü ve yarını mezceden bir aşkın zeytin gözlü şehridir.
Belki de bu kadim sevdanın sırrı, zeytin ağaçlarından yüzüne bir Kudüs tebessümü konduran zeytin gözlü Maraş’ın, kutsal zeytin ağaçlarının şehri Kudüs’e yüz yıllardır duyduğu derin muhabbetlerini böylece bildiriyor olmasında gizlidir. Yahut da bu ahval, daha Kudüs fetholunmamışken İki Cihan Serveri’nin, Mekke’de bulunan kadın sahabe Meymune’ye “Kudüs’ten gelen zeytinyağlarını Mescidi Aksa’daki kandilleri tutuşturmak için yine Kudüs’e gönderin” dediği emir kadar güzel bir işmar taşıyıp durur iki şehir arasında…
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; aramızda yüzyıllık hasret olsa da zeytin üzerine ant olsun ki; Kudüs Maraş’ın, Maraş da Kudüs’ün zeytin gözlü yâridir. Belki de Maraş’ın zeytin gözlerine meftun olmuşluğumuz, Kudüs’le Maraş arasında okunan bu gizemli zeytin mukabelesinin derin anlamındandır.
Medeniyetinden direnişine dek ruhunda hep bir Kudüs gücü taşıyan Maraş, topraklarındaki zeytin ağaçlarıyla da her iki şehir arasındaki muhabbetten yana sırlar verir gibidir. Şimdi bir zeytin yaprağı çayı tadındaki şu cümleleri sözün tam da burasında kıymet bilenler için not düşelim: Şu yeryüzünde sevgi ve barış hep var olsun diye, bütün zeytin ağaçları aşka, sabra ve direnişe hediye.
Bu şifreleri okuyamayan bazılarımız, şehirdeki zeytin ağaçlarını kesip yerlerini çok katlı beton mezarlıklara dönüştürürlerken, zeytin ağaçlarını birer “odun”, meyvelerini yalnızca “yiyecek” sanıyorlarsa da her zeytin ağacının birer “kutlu müjde” ve meyvelerinin birer “kutlu ilaç” olduğunu bilmeli ve sahiplenmelidirler.
Evliya Çelebi’nin Seyahatname'sinde; hür, asil ve soylu anlamına gelen “Şehr-i Maraş-ı Atîk’tir” dediği Maraş’ın zeytin gözlü soyluluğuna sahiplenenlerse bu sırrı en iyi bilenler ve ona sahip çıkanlardır.
Toprağındaki her bir zeytin ağacının elbette Maraş’a fısıldadığı sırlar vardır. Bildiğimiz o ki; bu sırra ermek isteyenler, tıpkı zeytin ağacının dalları gibi bir elini cömertlikle uzatırken, diğer elini zulümden ve hırstan çekmeli ya bir zeytin ağacı dikmeli yahut bir zeytin ağacının hamisi olmalıdırlar.
Şu an bulunduğum bir zeytin bahçesi içinde, güzel bir zeytin ağacı altında yazdığım bu satırları sonlandırırken bilinsin isterim ki, aramızdan eksilen her bir zeytin ağacının acısı, yalnızca bizlerin değil, zeytin ağaçlarının dallarında Kudüs müjdesi bekleyen kuşların da yarası.
Bu vesileyle zeytin bakışlı diyarlarda Kudüs hasreti duyabilenlere zeytin gözlü Maraş’tan selam olsun.
İnci Okumuş
Evelahir Sayı-5